Jeotermal Sular ve Çevre
Sevgi TOKGÖZ GÜNEŞ, Cihan GÜNEŞ
Çevre Mühendisleri Odası
Ülkemiz jeotermal enerji potansiyeli açısından yüksek, kullanımı açısından oldukça düşük
seviyelerde olmasına rağmen, gün geçtikçe gözlemlenen kullanım artışları nedeniyle
yenilenebilir enerji kullanımı açısından oldukça umut verici düzeydedir. Ancak, kullanım
artışına bağlı olarak jeotermal atık suların arsenik, bor ve ağır metaller gibi çevresel etkilerini
sınırlayabilecek yeni teknoloji ve etkin uygulamaların geliştirilmesine de ihtiyaç vardır.
Özellikle, Batı Anadolu’da önemli havzalardaki jeotermal su potansiyelinin yüksek olması
çevresel açıdan çok önemli soruları akıllara getirmektedir. Örneğin; havza içindeki alüvyon
akiferlerin ne kadarı jeotermal sudan etkilenmemiş ve temiz kalmış durumdadır, karışım
zonunun boyutu nedirı Gediz (Seferihisar, Balçova, Alaşehir ve Salihli), Kütahya (Simav) ve
Büyük Menderes (Aydın ve Denizli) gibi birçok havzadaki bor ve arsenik kirliliğinin nedeni
jeotermal kaynaklar ise, ne kadarı jeotermal üretim ve yeraltı suyu kullanımı gibi antropojenik
etkilerle ortaya çıkmıştırı Jeotermal su üretim artışı mevcut temiz suları ve sıcak-soğuk su
karışımlarını nasıl etkileyecektir, kirlilikler azalacak veya artacak mıdırı Havza yönetimi
açısından oldukça kirletici içerikteki jeotermal suların kullanımı sınırlanabilir mi, kirleten
öder prensibi uygulanabilecek midirı Tarımsal açıdan en önemli kirletici olan bor sorunu
çözülebilir miı Su yönetimi çalışmalarında jeotermal atık sular açısından ileriye dönük hangi
tahmin modelleri yapılmaktadırı Soruları daha uzatmak mümkündür, ancak cevaplar
önümüzdeki günlerde hem havza yönetimlerini hem de toplumun önemli bir kesimini önemli
kararlar almaya itecek boyutlardadır. Örneğin, Gediz Havzası’nda incelediğimiz Turgutlu-
Alaşehir arasındaki bölgenin yeraltı sularının tamamına yakını arsenik ve bor kirliliği
içermektedir.
Ülkemizde çıkarılan sıcak suyun kullanıldıktan sonra bertarafı konusunda değişen koşullara
uygun farklı uygulamalar yasal mevzuat kapsamına alınmıştır. Ancak bu, çevresel açıdan
sorunları sınırlayan veya çözen bir durum değildir. Üstelik ÇED açısından jeotermal atık
suyun yaratabileceği sorunların çözümünü içeren bir çalışma ya da proje de bulunmamaktadır.
Ancak, sorunun çözümü açısından sınırlı da olsa olumlu sayılabilecek gelişmeler de vardır.
Birçok sahadaki jeotermal suların kirletici etkileri akılcı bir su yönetimi ile sorun olmaktan
çıkarılabilir. Örneğin, Balçova-Narlıdere havzasında jeotermal kaynaklı arsenik tamamen, bor
ise %80 oranlarına kadar suların karışımı ve adsorbsiyon süreçleri ile 2 km’lik akım yolunda
doğal olarak arıtılmaktadır. Buradaki bor adsorbsiyonunun nasıl arttırılabileceği konusunda
sahaya özel çalışmalara ihtiyaç vardır. Benzer olarak birçok sahada karışım modellemeleri
yardımı ile havza-alan eşik değerleri belirlenerek üretimin alüvyon akiferlerdeki baskıları
kontrol altında tutulabilir. Ayrıca, jeotermal reenjeksiyon öncesi kimyasal reçeteler ile sıcak
suların içerikleri belirli oranlarda arıtılarak alüvyon akiferde sulama açısından sorun olmaktan
çıkartılabilir.