MESLEK ÖRGÜTÜ VE SENDİKALARDAN ORTAK BASIN AÇIKLAMASI VE KAMPANYA
TMMOB 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü dolayısıyla TMMOB, DİSK, KESK ve İzmir Tabip Odası tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi. Ayrıca TMMOB, DİSK, KESK ve Türk Tabipleri Birliği tarafından “Kader Değil! Fıtrat Değil! Kaza Değil! Cinayet!” başlığı ile iş cinayetleri ve işçi katliamlarının durdurulmasına yönelik olarak imza kampanyası başlatıldığı da duyuruldu.
“1992 Zonguldak Kozlu maden faciası”nın yıldönümü olan 3 Mart, 2013 yılından itibaren TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak anılıyor. Gün kapsamında İzmir’de TMMOB, DİSK, KESK ve İzmir Tabip Odası tarafından bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirilen açıklamada basın açıklamasını İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Suat Kaptaner okudu. Kaptaner açıklamasında, her yıl artan iş cinayetlerinin, Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili düzenlemelerin ne kadar sorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu ifade ederek, “Kimi zaman ‘ölçülmeyen karbon monoksit oranı’, kimi zaman ‘bakımı yapılmayan cephe asansörü’, bazen ‘kapatılmayan inşaat boşluğu’, bazen de ‘çadırdaki elektrik kaçağı’ olarak karşımıza çıkan, oysa asıl nedeni yıllardır uygulanan neoliberal politikalar olan iş cinayetlerinde her yıl yüzlerce emekçi yaşamını kaybediyor, yüzlercesi de sakat kalıyor” dedi. Kaptaner, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Bugün ülkemizde uygulanmakta olan neoliberal ekonomi politikaları sonucunda iş güvencesinin azalması, esnek çalışma biçimleri, çalışma koşullarının ağırlaşması; özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaşması; sosyal güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk işçi çalıştırma, yasal düzenlemelerdeki yanlışlıklar iş cinayetlerinin başlıca nedenidir.
AKP iktidarı ile çalışma yaşamının tüm kuralları değiştirilmiş, dönüştürülmüştür. Çalışma yaşamı esnekleştirilmiş, yeni çalışma türleri devreye sokulmuş, geçici istihdam, taşeronluk, kısmi süreli çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, serbest zaman uygulaması, denkleştirme süresi vb. uygulamalara geçilmiş, iş güvencesi kaldırılmış, işlerin taşeronlara verilmesi kolaylaştırılmış; işçilerin tamamen patronların belirlediği koşullarda çalışmasının önü açılmıştır.
Bugün işçiyi her türlü korumadan uzak bırakan, mühendis ve hekimi iş kazaları tazminatlarından sorumlu tutan, işvereni ve iş yaşamını denetlemekten sorumlu olan devleti ise her türlü sorumluluktan arındıran bir politika ile karşı karşıyayız.
Yapılan araştırmalara göre iş kazalarının % 98’i, meslek hastalıklarının % 100’ü önlenebilir iken; gerekli önlemler alınmadığı için maalesef her yıl iş kazaları ve meslek hastalarından dolayı birçok insan hayatını kaybetmektedir.
İş cinayetlerinde ölümleri, yaralanmaları ve meslek hastalıklarını ‘işçinin kaderi’, ‘işin fıtratı’ şeklinde ifade etmek ise bilinçli olarak gerçeğin üstünü örten, art niyetli bir yaklaşımdır. Cinayetlerin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayanlar ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır.
Ülkemiz, çalışma yaşamı koşulları açısından hem hükümetin hem de kamuoyunun olağanüstü hassasiyetle üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tablo ile karşı karşıyadır. Ülkemiz, iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralarda yer almaktadır. Bu tablo AKP’nin iktidara gelmesiyle daha da vahim bir hal almıştır. 2003 yılında günde ortalama 3 işçi yaşamını yitirmekte iken, bugün bu sayı 5-7 işçiye kadar çıkmıştır. Ne oldu da bu ölümler katlanarak artmıştır? Yatırımlar mı artmıştır bu ülkede, yoksa üretim mi? Ülkemizde artan yalnızca talan, yağma ve işçi ölümleridir.
Emek-meslek örgütlerinin önerileri dikkate alınmadan hazırlanan ‘yama’ tedbirlerle iş cinayetlerinin engellenmesi mümkün değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için ‘Önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği’ anlayışı taşımayan hiçbir düzenleme sorunlara çözüm getirmeyecek, iş cinayetlerini durduramayacaktır.
Çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmeyi temel görevi sayan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, piyasalaştırılmış değil insan odaklı bir işçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlenmesi için önerilerini defalarca gerek iktidarla gerekse kamuoyu ile paylaşmıştır. Ne yazık ki; görüşlerimizin hiçbiri dikkate alınmamıştır.
Bu olumsuz tabloyu değiştirmek için görüşlerimizi kamuoyuyla bir kez daha paylaşmayı görev biliyoruz;
– Özelleştirmeler iptal edilmeli, madencilik sektörü başta olmak üzere taşeronluk ve rödovans ile her türlü güvencesiz çalışma uygulamaları kaldırılmalıdır.
– İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin ayrımsız tüm çalışanlar için bir hizmet değil, bir hak olduğu ve çalışanların bu hakkına karşı tek muhatabın devlet olduğu kabul edilmelidir.
– Sendikalaşmanın önünde ILO standartlarıyla çelişen engeller kaldırılmalı ve örgütlenme teşvik edilmelidir.
– Toplu iş sözleşmesi hakkının önündeki başta çifte baraj uygulaması olmak üzere tüm engeller kaldırılmalıdır.
– İşçi sağlığı ile iş güvenliğinin birbirini tamamladığı gerçeğinden hareketle, tüm çalışanlar insana yakışır norm ve standartta bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır.
– Bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalı, işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının iş güvenceleri mutlaka sağlanmalı, ücretleri oluşturulacak bir fondan karşılanmalıdır. Bu meslek gruplarının eğitiminde TTB ve TMMOB yetkili kılınmalıdır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının ilgili meslek odalarına üye olmadan çalışmalarına izin verilmemelidir.
– Denetim raporları; şeffaf olmalı ve ilgili sendikalara, meslek odalarına iletilmelidir.
– Yıllardır ihmal edilen meslek hastalıklarının önlenmesi, gerekli taramaların yapılması, hastalıkların tespiti için yasal düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir.
– Koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici sağlık hizmetlerine öncelik verilen uygulamalardan vazgeçilmeli, koruyucu sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.
– Sendikaların, meslek odalarının, üniversitelerin karar süreçlerinde ve yönetiminde etkin katılımının olduğu idari ve mali yönden bağımsız, demokratik bir işleyişe sahip Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurumu oluşturulmalıdır.
İş cinayetlerinin son bulması, ancak ve ancak işçilerin, emekçilerin ve tüm halkımızın kendilerini ilgilendiren tüm konularda söz, yetki ve karar hakkının olduğu eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ile mümkündür.
Bu yaşamsal taleplerimizin gerçekleşmesi için, emekçi sınıfın sendikaları ve meslek örgütleri olarak ortak irade ve eylemlilik içinde olduğumuzu duyuruyor; ülkemizin tüm emekçilerini, yoksullarını, işsizlerini, kadınlarını, erkeklerini, gençlerini, yaşlılarını, örgütlü örgütsüz tüm insanlarımızı ortak mücadele için ‘İş Cinayetlerini, İşçi Katliamlarını Durduralım Platformu’na davet ediyoruz.
İş cinayetlerine ve işçi katliamlarına dur demek için bugün ülkemizin 40 noktasında yapacağımız yürüyüşlerle, kitlesel basın açıklamaları ile sesimizi yükseltiyoruz. Önümüzdeki günlerde imza kampanyalarıyla, kitlesel açıklamalarla, meşaleli yürüyüşlerle kampanyamızı büyüteceğiz. 16 Mayıs 2015’de tarihimizin en büyük işçi katliamının yaşandığı yerde Soma’da buluşacağız. Bu gün 40 noktadan başlattığımız yürüyüşümüze tüm halkımızı davet ediyoruz.
İş cinayetleri ne kader ne de fıtrat. İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın. Yeter ki taşeron düzeni, güvencesiz çalıştırma son bulsun, sendikal haklar tanınsın.
Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun.”