GAZETECİ HRANT DİNK İZMİR’DE ANILDI
Gazeteci Hrant Dink, katledilmesinin 9. yılında İzmir’de anıldı.
Gazeteci Hrant Dink için, katledilmesinin 9. yılında İzmir Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla bir anma etkinliği gerçekleştirildi. Anma öncesi Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi girişinde toplanılırken polis caddede yapılacak yürüyüşe izin vermedi. Bunun üzerine Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirilerek burada bir basın açıklaması yapıldı. İzmir Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri adına basın açıklamasını TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Melih Yalçın yaptı. Yalçın açıklamasında, cinayetin üzerinden ‘oyalama ve yalanlar ile dolu’ dokuz yıl geçtiğini, ama adalet arayışının hâlâ sürdüğünü ifade ederek, “Yıllarca süren müsamere gibi bir yargılamanın sonucunda sadece iki tetikçi cezalandırıldı. Buna karşın Hrant’ı açıkça hedef gösterenler, tehdit edenler, öldür diyenler, pusu kurup erkete bekleyenler ise cezasız kaldılar. Daha da ötesi bu cinayete bir şekilde adı karışan herkes ödüllendirildi: Terfi ettirildi, istihbarat daire başkanı ve vali yapıldı, meclise alındı, ombudsman ya da bakan yapıldı” diye konuştu. Geçen dokuz yılda, cinayetin aydınlatılması yolunda adım atılmadığını belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ramazan Akyürek başta olmak üzere yargılanan birkaç cemaatçi polisten başka elle tutulur bir ilerleme kaydedilmedi. Son süreçte yürüttüğü soruşturmayla halen Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı görevini yürüten Engin Dinç, İstanbul İstihbarat Eski Müdürü Ahmet İlhan Güler ve Trabzon Eski Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın da aralarında bulunduğu 26 bürokratın bu cinayetteki sorumluluklarını ortaya çıkaran Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü görevinden alındı.
Başta MİT ve Genelkurmay olmak üzere, polis, asker, yargı, bürokrasi, dolayısıyla da tüm bu devlet kurumlarının bağlı olduğu siyasi iktidar, yani AKP iktidarı, Hrant’ın hedef haline getirilmesinde, öldürülmesinde, öldürüldükten sonra ise faillerin üzerinin örtülmesinde doğrudan sorumludur. Bu yalın gerçeği sadece bizler söylemiyoruz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve onun kararını referans alan Anayasa Mahkemesi de tartışmaya yer bırakmayacak biçimde ilan etmiştir.
Geride kalan dokuz yılda “bir bebekten katil yaratan karanlık” nefret ve kandan beslenerek günden güne daha büyüdü. Yüz yıldır bu topraklara bir karabasan gibi çöken bu iklim, Roboski’de, Gezi’de, Soma’da, Suruç’ta, Ankara’da, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Sultanahmet’te katliamlarına devam ediyor.
Hrant’ın katlinde egemen ideolojinin, devletin bir aygıtı olarak medyanın da büyük bir sorumluluğu bulunmaktadır. Medya, cinayet öncesi Hrant’ı yoğun bir ırkçı, ayrımcı ve nefret söylemi bombardımanına tutarak O’nu ötekileştirdi ve hedef gösterdi. Tıpkı bugün Saray Medyasının Tahir Elçi’ye ve “bu suça ortak olmayacağız diyen” barış savunucusu akademisyenlere yaptığı gibi. Hrant’ın katline yol açan meşum 301, bugün yeniden hortlatılarak barış ve demokrasi savunucularını susturmanın keskin kılıcı haline geldi.
Sevgili dostumuz, kardeşimiz Hrant, yüz yıldır, maruz kaldığı soykırım ve yaşadığı acılar inkâr edilen, özür dilenmediği ve adalet gerçekleşmediği için yaralarını saramayan, dünyanın her yerine nar taneleri gibi savrulmuş Ermeni halkının onurlu bir evladıydı. Her türlü tekçiliğe, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşıydı. Demokrasiye ve barışa inançlıydı. Bu topraklarda var olan bütün inançların, kültürlerin ve halkların bir gün mutlaka, eşitlik ve kardeşlik temelinde, hak ettikleri saygıyı görerek, bir arada yaşayabileceklerine inanırdı. Türklerin, diğer halklarla; Kürtlerle, bilhassa da Ermenilerle barıştığı o güzel günlerin hayalini kurardı. Yaşasaydı bugün O da, Sarayın halklarımıza karşı yürüttüğü yok etme savaşına mutlak bir şekilde karşı çıkardı. Sokağa çıkma yasaklarına, sivil, kadın ve çocuk ölümlerine ‘HAYIR’ derdi!
Yaşarken yaptığı gibi bugün de ‘inkâr edilene’, ‘unutturulmak istenene’, ‘tabuya’ dokunma cesaretini gösterir, soykırımcı, tekçi, her sorunun çözümünü inkâr ya da imhada gören devlet aklını kıyasıya eleştirirdi.
Ancak her şeye rağmen bu ülkenin özgürlük, insan hakları, barış ve demokrasiden yana, akıl ve vicdan sahibi insanları olarak bizler varız. Israrla adalet talep etmeye ve bu cinayetin aydınlatılması için mücadeleye devam edeceğiz.
Ve hiçbir şekilde bugün AKP’nin ve Sarayın, ülkede istisnasız herkesi iradesizleştirip susturarak, her türden gericiliği egemen kılarak yaratmak istedikleri korku rejimine teslim olmayacağız. Çünkü, çok iyi biliyoruz ki biz direnmedikçe bu ülkenin karanlıklardan aydınlığa çıkması; 1915’den Roboski’ye Soma’ya, Suruç’a, Ankara’ya, Sur’a ve Cizre’ye kadar yaşanan tüm acıların son bulması mümkün olmayacaktır.”