OHAL UYGULAMALARI VE BASKILAR PROTESTO EDİLDİ

OHAL uygulamaları ve son dönemde basına yönelik artan baskılar, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından düzenlenen kitlesel basın açıklamasıyla protesto edildi.

img_8701

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, OHAL uygulamaları, tutuklamalar ve basına yönelik baskıları, gerçekleştirdiği kitlesel basın açıklamasıyla protesto etti. Konak Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasına aralarında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun da yer aldığı çeşitli meslek örgütü, sendika, demokratik kitle örgütü ve siyasi partilerin üyeleri katılırken, sık sık “Faşizme karşı omuz omuza”, “Özgür basın susturulamaz”, “Ne OHAL, ne darbe, demokratik Türkiye” gibi sloganlar atıldı.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı TMMOB İzmir İKK Dönem Sekreteri Melih Yalçın yaptı. Yalçın açıklamasında, 15 Temmuz’da darbecilerin başarılı olmaları halinde atılması muhtemel adımların hemen hepsinin bugün AKP hükümeti tarafından atıldığına dikkat çekerek, “Yıllardır hayalini kurduğu tek adama dayalı faşizan iktidarının inşası için darbe girişimini fırsata çeviren AKP, iktidarına biat etmeyen, demokrasi, barış ve özgürlük talep eden tüm kesimleri hedef alan saldırılarına her gün bir yenisini eklemektedir” dedi. OHAL ile türlü hukuksuzluğun önünün açıldığının, mevcut uygulamalara bakıldığında net bir şekilde görülebildiğini belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu hukuksuzluklarla, bir yönetim biçimi olarak faşizme iyiden iyiye yaklaşan yolun taşları döşenmektedir. OHAL’in ilk günlerinde, darbecilerle mücadele adı altında on binlerce kamu çalışanını açığa alan siyasi iktidar, geçtiğimiz günlerde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname ile aralarında cemaat ile hiçbir şekilde ilişkilendirilemeyecek KESK üyelerinin de olduğu binlerce çalışanı memuriyetten ihraç ederek amaç ve niyetini bir kez daha ortaya koymuştur. İktidarın amacı, muhalif olmak bir yana, AKP’li olmayan hiçbir yurttaşı devlet kademelerinde çalıştırmamak, bir ‘parti devleti’ kurmaktır.

img_8713

Her fırsatta ‘sandığa yansıyan irade’den dem vuran iktidar, faşizme giden yolda kitlelerin iradesini de yok saymaktadır. 15 Temmuz’dan bugüne onlarca belediyeye, temelsiz isnatlarla kayyum atanırken, bu kayyumlar bazen belediye meclis üyeleri arasından, bazen ise koruculardan seçilerek adeta geniş kitlelerin iradeleri ile dalga geçildi. Tüm bunlar olurken, kayyum uygulamalarına gözaltı ve tutuklamalar eşlik edildi. Bugüne kadar tutuklanan çok sayıda seçilmişe, geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı da eklendi. Seçim yoluyla ele geçiremediği belediyeleri darbe hukukuyla gasp etme yolunu seçen siyasi iktidar, Kışanak ve Anlı’yı tutuklayarak Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm seçeneğinden ne kadar uzak olduğunu göstermiştir. Yüz binlerce insanı temsil eden Kışanak ve Anlı ile birlikte esir alınan, tehdit edilen, ülkenin barış umududur.

OHAL fırsatçılığıyla devam eden tüm bu dikta uygulamalarına, yaşananların görülmemesi için basına yönelik baskı ve yasaklamalar eşlik etmekte. 15 Temmuz’dan bu yana, darbeye karışan cemaatle ilgisi olsun ya da olmasın, onlarca televizyon, radyo, haber ajansı ve gazetenin yayınına son verildi. Bu basın-yayın organlarının kapatılmaları için sadece iktidara yakın olmamaları ya da Kürtçe çizgi film yayınlamaları yeterli görüldü. Bu yayınlara, 29 Ekim Cumartesi günü yayımlanan KHK ile 10 gazete, 3 dergi ve 2 haber ajansı eklendi. Son olarak 31 Ekim Pazartesi sabahı Cumhuriyet gazetesine yapılan baskınla birçok yazar ve çalışan gözaltına alındı. Gazeteye yönelik suçlama iki ayrı örgütün propagandasını yapmak olsa da biliyoruz ki, cihatçılara silah taşıyan MİT TIR’larını ortaya çıkan haberde olduğu gibi, esas baskın ve gözaltı nedeni iktidarın kirli işlerinin basın yoluyla kitlelere teşhiri ve iktidar yanlısı bir yayın çizgisinin tercih edilmemesidir. Dün IMC TV’yi, Dicle Haber Ajansı’nı ve birçok muhalif haber kaynağını, bugün Cumhuriyet’i hedef alan bu saldırıların yarın Evrensel, Birgün gibi yine emek ve demokrasiden yana bir çizgide gazetecilik yapanları hedef alması hiç de uzak bir olasılık değildir. Özelde basın özgürlüğüne, genel olarak ise tüm özgürlüklere yönelik bu saldırganlığa karşı bir arada durarak “geçit yok” demezsek, yarın saldırıların dozunun hangi aşamaya varacağını kestirmemiz bile imkânsızdır.

OHAL sürecinde yaşananlar sadece baskı ve yasaklamalarla sınırlı kalmamakta, Milletvekili Bülent Tezcan’ın silahla vurularak yaralanmasında olduğu gibi muhalif siyasetçilere yönelen şiddetle de kaos ve gerilim atmosferine güç kazandırılmaktadır. Bu ve benzeri saldırıların ardından kimin olduğunu tahmin etmek güç değildir.

Bizler emek ve demokrasiden yana kurumlar ve yurttaşlar olarak, buradan bir kez daha ne OHAL yasaklarına, baskılarına ne de ‘Ya başkanlık ya bölünme’ gibi en üst makamlardan savrulan tehditlere boyun eğmeyeceğimizi, sivil darbe karşısında diz çökmeden emeğin, barışın ve demokrasinin Türkiye’sini kurma mücadelesini sürdüreceğimizi, OHAL sopasıyla terbiye edilmeye çalışılan kişi ve kurumlarla omuz omuza duracağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz.”