AÇLIK GREVLERİNE İLİŞKİN BASIN TOPLANTISI DÜZENLENDİ

Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından basın toplantısı gerçekleştirildi.

IMG_0863

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, çeşitli cezaevlerinde koşulların iyileştirilmesi talebiyle devam eden açlık grevlerine ilişkin bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şubede gerçekleştirilen toplantıda İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Melih Yalçın yaptı. Yalçın açıklamasında, adli ya da siyasi nedenlerle cezaevlerinde bulunan mahkûmların bugünlerde insanlık onuruna yakışmayan uygulamalarla karşı olduğunu ifade ederek, “Bugün cezaevlerinde yaşanan sorunlar, baskıların artması, hak ihlalleri, ağır tecrit, hukuksuzluk, keyfi yasaklar, OHAL’le birlikte dışarıda yaşananların izdüşümüdür. Türkiye’deki bütün cezaevlerinde özellikle siyasi mahpuslara kaşı baskılar ve hak ihlalleri artmış giderek çeşitlenip şiddetlenmiştir” diye konuştu. Yalçın sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cezaevlerinde ağır tecrit koşulları uygulanmakta, sayısız hak ihlali yaşanmaktadır. Tecrit koşullarının olmadığı yerlerde 10 kişilik koğuşlarda 15-20 kişi kalmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin kütüphane de dâhil sosyal alanları yasaklanmış, koğuşlara 24 saat çalışan kameralar takılmıştır. Açık görüş odalarında hem tutsaklar hem de görüşçüler gardiyanların tacizlerine maruz kalmaktadır. Kürtçe türkü eşliğinde halay çekmek bile hücre cezası ile karşılık bulmaktadır.

Birçok cezaevinde mahpuslar, dayatılan bu insanlık dışı uygulamalara karşı açlık grevine başlamışlardır. Aliağa yüksek güvenlikli hapishanesinde de mahpuslar 47 gündür açlık grevindedir.

İzmir Valiliği İnsan Hakları İzleme Komitesi cezaevine gitmiş, mahpuslar ve idare ile görüşmüştür. Ancak bundan dört gün sonra baskılar daha da artmıştır. Hasta mahpusların durumu daha da vahimdir. Örneğin bugünlerde mahpus Cengiz Eker’in mutlaka anjiyo olması gerekirken hâlâ doktor sevki yapılmamıştır.

Cezaevlerindeki bu durum adli ve idari yollara başvurulmuş olmasına rağmen çözülememiştir. Bu duruma karşı uzun zamandır Şakran 2 Nolu T Tipi Cezaevi’nde 3 günlük dönüşümlü açlık grevi başlatılmıştı. Bu grev devam ederken T2’de 8 mahpus, 3 Nolu T Tipi Cezaevi’nde 5 mahpus (15 Şubat’ta), kadın bölümünde 5 mahpus (22 Şubat’ta), 4 Nolu T Tipi Cezaevi’nde 8 mahpus (1 Mart’ta), yine burada 7 mahpus daha (22 Mart’ta) süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlamışlardır.

Son avukat görüşlerinde gözlemlenen, mahpuslarda 10-16 kg. arasında bir kilo kaybı, mide bulantısı, baş dönmesi, ışığa bakamama, güçsüzlük ve bazılarında yatağa bağımlı kalma halidir. Durum, geri dönülemez bir noktaya doğru gitmektedir.

Cezaevlerinde mahpusların istekleri, daha önce kazanılmış ve uluslararası standartlara uygun haklardır. Bu hakların ihlali karşısında direnmektedirler. Ancak devletin içeridekilere bakış değişmemektedir. Tutuklu ve hükümlülerin ne istediğini, Sayın Adalet Bakanı’nın duymamış olması olası değildir.

Açlık grevi bir intihar biçimi değildir, bir protesto biçimidir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir. Fakat açlık grevcisinin temel amacı ölmek değil, yaşama dair taleplerini duyurmaya çalışmaktır.

Soruna temel hak ve özgürlükler esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Koşulsuz ve önyargısız olarak insanı merkeze alan bir değerler bütününe daima ihtiyacımız vardır.

Normal olarak açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmasını kimse istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için başta tüm yetkililer olmak üzere, bütün bir toplumun gerekli duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.

Ölümü durdurmanın yolu, koşulları sorgulamaktan, eleştirmekten, değiştirmekten, soru sormaktan ve anlamaya çalışmaktan geçmektedir. Konuşmalıyız, tartışmalıyız. Cezaevlerinin kapıları konuşmaya ve tartışmaya hemen açılmalıdır.

Cezaevi yöneticilerinin ve cezaevi doktorlarının, Türkiye’nin imzaladığı Malta Sözleşmesi, İstanbul Protokolü ve diğer cezaevi sözleşmelerine uygun biçimde açlık grevcilerinin sağlık kontrollerini yapmaları gerekmektedir.

Kamuoyuna çağrımızdır: Ölümlere sessiz kalırsanız o yaşamını yitiren insanların vebali artık sizin boynunuzda kalacaktır. Biz insan hakları savunucuları olarak hapiste olan her bireyin sağlık hakkını ve özellikle yaşam hakkını sonuna kadar savunacağız. Geçmişte bu hapishanelerdeki uygulamaları gerçekleştirenler bugün hapiste olabilirler fakat yarın kimin hapiste olacağının garantisi yoktur. Herkes kafasını yastığa koyduğunda vicdanı ile baş başadır.

Kamuoyunu, sürecin sağlık açısından en az olumsuzlukla sonlanması ve sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermeye, yetkilileri de sorunun bir an önce çözümü için adım atmaya çağırıyoruz.”