TMMOB İKK’DAN İMAR AFFINA TEPKİ
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, dün akşam meclisten geçen “imar affı” yasasına ilişkin bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
24 Haziran’da gerçekleşecek seçimler öncesinde hükümet tarafından hızla hazırlanan imar affı tasarısı dün akşam yasalaşırken, TMMOB İzmir İKK yasaya ilişkin bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Lokali’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Şenyol Kocaer, ilk örneği 1948 yılında yaşanan imar affının, kaçak yapı yapımının önleneceği gerekçesiyle özellikle seçim dönemlerine yakın farklı dönemlerde gündeme geldiğini ifade ederek, “Bugün ise yeniden “İmar Barışı” olarak gündeme gelen ve dün gece meclisten geçen söz konusu kanun tasarısının, ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlamak ve yatırımcılara daha güvenli bir ortam yaratılması gerekçeleriyle devlet ve vatandaş arasında barış sağlamayı amaçladığı ifade edilmektedir” dedi. Şenyol Kocaer, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Geçmişte yaşanan imar aflarının kaçak yapılaşmanın önüne geçmesi bir yana, kaçak yapılaşmayı teşvik ettiği görülmektedir. Yasal düzenlemeler ile hukuka aykırı olarak gerçekleşen yapı inşaat süreçlerinin meşrulaştırılması ve planlamanın bu düzenlemelerde bir araç olarak kullanılması söz konusudur.
Meclisten geçerek yasalaşan imar affı, kent planlama ve çağdaş şehircilik araçlarını kullanmaksızın bugün kentlerimizin yaşadığı kontrolsüz yapılaşmayı kabul etmekte, teşvik etmekte ve geleceğe taşımaktadır. Vatandaşın yaşamsal ihtiyaçları arasında yer alan barınma ihtiyacını karşılamak ve buna yönelik konut politika ve uygulamalarını geliştirmek devletin asli görevlerinden biridir. Özellikle büyük bir kısmı birinci derece deprem kuşağı içinde yer alan ülkemizde kaçak yapıların ruhsatlandırılması çok ciddi tehlikeler arz etmektedir. 1999 yılında gerçekleşen İstanbul depremi sonrasında yıkılan veya hasar gören yapıların büyük çoğunluğunun kaçak yapılar olduğu tespit edilmiş ve bazılarının imar affı ile ruhsatlandırıldığı ortaya çıkmıştır. Yeni yasanın 16. maddesinde kaçak yapılara Yapı Kayıt Belgesi ile yapı kullanım izni vermekte ve geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanmasına izin vermektedir. Bu belge yapının yeniden yapılması ve kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olup, yapının depreme dayanıklılığı hususu ise malikin sorumluluğuna bırakılmıştır. Yapının doğal afetlere karşı dayanıklılığını devlet sorumluluğundan çıkararak vatandaşa bırakan bu düzenleme, devletin var oluş sebebi olan can ve mal güvenliğinin sağlanması görevine ve Anayasaya aykırıdır. Bu durum zaten sorunlu olan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”u içeriksizleştirmektedir. Hükümet, aslında bu düzenlenme ile söz konusu yasanın “ihtiyaçları” karşılamadığını ve başarısız olduklarını itiraf etmektedir. Ancak atlanan önemli bir nokta vardır. Söz konusu risk oldukça ciddidir ve başka kayıpların gelecekte gerçekleşmesi durumunda bunun vebalini hiçbir hükümet ya da kişi ödeyemez. Aynı zamanda tarihimizden, geçmişimizden dersler çıkarmamız ve bir kez daha aynı hatayı tekrarlamamız gerekirken görüyoruz ki, telafisi mümkün olmayacak, sonuçları daha da ağır olacak hata yapılmasında ısrar edilmektedir.
Ayrıca “imar barışı” adı altında ele alınan kaçak yapılar, sadece kentsel alandaki yapıları değil; tarım, orman, mera ve kıyı alanlarında yer alan ticaret, turizm, lüks konut vb. amaçlarla inşa edilmiş kaçak yapıları da kapsamaktadır. Tanımı ve kapsamı standart bir imar affından çok daha geniştir ve barınma ihtiyacının tamamen dışında, ticari kaygılarla, haksız, hukuksuz bir şekilde devletin malı üzerinde ya da korunması gerekli alanlarda yapılan kaçak yapıları yapanları ödüllendirmektedir.
Yasanın 17. maddesinde, hazineye ait tarım arazilerinin kiralanmasının ötesinde, kira bedelini düzenli şekilde ödeyen kiracılara arazilerin doğrudan satılabileceği yer almaktadır. Bu sayede, devlet güvencesi altında olması gereken tarım, orman, kıyı, mera gibi doğal alanların özel mülkiyet kontrolüne bırakılmasının yolu açılmaktadır. Doğal alanlar üzerinde baskı ve kayıplara yol açan imar mevzuatına aykırı olan yapılar, yasayla ile yasal bir zemine oturtulmakta ve bu durum “imar barışı” olarak adlandırılmaktadır. Yapılan düzenleme ile orman alanlarında da bir düzenlemeyi kapsamakta ve orman sınırları dışına çıkarılacak mutlak korunması gereken arazilerin satışının ve metalaştırılmasının önü açılmaktadır.
İzmir örneğinde baktığımızda ise, İzmir’in kalbi olan Alsancak’ta 3 kat imar koşullarına sahip olmasına rağmen 21 kat olarak kaçak şekilde inşa edilen Ege Palas Oteli, Bornova Karaçam’da “zeytinlik alana” inşa edilen 3 adet 5’er katlı blok, yine aynı şekilde Bornova Karaçam’da 1. derece doğal sit alanı kararı değiştirilip 3. derece sit alanına dönüştürülmesinin mahkemece iptal edilmesine rağmen hukuksuz ruhsat düzenlenerek 1. derece sit alanını tahrip eden kolej inşaatı, Çeşme ilçesi gibi rantın yüksek olduğu özellikle kıyı bölgelerinde yer alan onlarca kaçak otel, halkın plajlarını işgal eden oteller, doğal sit alanlarına yapılaşmış olan kaçak yapılar, Urla ilçesinde 1. derece sit alanına kaçak olarak inşa edilen ve basında Urla Villaları olarak tabir edilen kaçak villalar, kent içinde kamusal alanları işgal eden yapılar vb. olmak üzere birçok imara aykırı yapılaşma bulunmaktadır. Ayrıca Revizyon İmar Planları ile belirli düzeyde kentsel iyileşmeye yönelik atılan adımların tamamı imar affı ile yok edilmek üzeredir. Bununla birlikte, özellikle kent merkezinde konut dışı kentsel çalışma alanlarına ya da ticaret alanlarına yapılan yüksek yoğunluklu konut projeleri ile kentsel alan nüfusu arttırılmaya çalışılmakta, satın alan vatandaşa konut tapusu dâhi verilemeyen ve idareciler tarafından imar planına aykırı fiili durum yaratan bu yapılar görmezden gelinmektedir ve şimdi de bu yapılara yapı kayıt belgesi verilmesi ile yapılacak imar planları ile bu fiili durumlar tamamen devletin güvencesi ile sabitleşecektir. Ayrıca kent içinde önemli trafik sorunlarına neden olan büyük alışveriş merkezlerinin ek kaçak yapılarının ruhsatlanmasını da sağlayacaktır. Benzer şekilde imar planı olmadan başlayan Konak Tünelleri, Alsancak Limanı yanında yer alan yıllardır yıkılmamış viyadük ayakları, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı Alt Geçit Düzenlemesi gibi projelerin İzmir halkına özellikle yaya ulaşımında yaşattığı sorunlar bilinirken, şimdi ulaşım sorunlarının çözülmez boyutlara geleceği açıktır.
Yasa, mülkiyet, yapı grubu ve yapı sınıfı gibi idari ve teknik konuların mal sahibinin beyanına göre cins değişikliğine olanak sağlamaktadır. Kişilerin beyanına göre idari ve teknik süreçler belirlenmesi bilime ve meslek etiğine aykırıdır. Yasa, ruhsat ve eklerine aykırı iş ve işlemlerin affı ile sermayenin talebine olumlu yanıt verirken, meslek odaları tarafından anılan her türlü kent suçuna ilişkin açılmış davaların düşmesine neden olacaktır, emsal teşkil edecektir.
Vatandaşlar kıt kanaat geçinerek ve borçlanarak konut almaya çalışırken, kendi mülkiyetinde dâhi olmayıp maliye hazinesindeki bir alanda yapılan kaçak yapının devlet tarafından yasallaştırılması ve hatta satışının yapılması ile, toplumda yaşanacak adaletsizlik duygusu daha da derinleşecek ve toplumda gerilim tetiklenecektir. Bu durum toplumun tüm sorunlarına da gelecekte yansıyacak ve bir barışa değil, toplumsal bir kaosa neden olacaktır. Çıkarılan yasanın, vatandaşın geleceği düşünülerek gerçekleştirildiği kesinlikle söylenemez. Bir toplumun geleceği ancak sağlıklı çevrelerde yaşama olanağı sağlandığında, orman, mera, tarım alanlarının devlet tarafından korunduğu, kamu malının kamu yararı için kullanıldığı, haksızlıkların hukuksuzlukların yargılanarak cezalandırıldığı, hukukun ve bilimin gereklerinin öncelendiği ortamlarda ve bunlara yönelik çıkartılan düzenlemelerle güvence altına alınabilir.
Sonuç olarak kentlerimize, doğamıza, yaşam alanlarımıza, geleceğimize karşı işlenecek bir ihanetin sözü hükümet tarafından verilmektedir. Hükümetin bu insanlık suçuna dair kamuoyunun gerekli duyarlılığı göstermesini talep ediyoruz.”