TMMOB İKK: “ÇAĞRIMIZ, KENT SUÇLARINA KARŞI DURACAK, HALKÇI VE KATILIMCI YEREL YÖNETİM ÇAĞRISIDIR”
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, yaklaşan yerel seçimler öncesinde bir basın toplantısı gerçekleştirerek, yerel yönetim adaylarına yönelik beklentilerini kamuoyuyla paylaştı.
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında TMMOB İzmir İKK adına Dönem Sekreteri Melih Yalçın konuştu. Yalçın, bu süreçte ‘kim belediye başkanı olsun’ sorusundan daha çok, tüm adaylara eşit mesafede durarak, “nasıl bir belediye başkanı istiyoruz”, hatta “nasıl bir kent yönetimi istiyoruz” sorularına yanıt aramanın daha doğru olduğunu belirterek, “Son yıllarda hızla artan ranta dayalı ekonomik politikalar sadece kriz yaratmamış, bu süreç kentlerimizde, doğal yaşam alanlarımızda geri dönülemez çok önemli zararlara yol açmış, açmaya da devam etmektedir. Başta İstanbul kenti olmak kentleri yaşanmaz hâle getiren AKP iktidarı, gözünü yeni rant alanlarına çevirirken, İzmir ve çevresini ilk hedef olarak belirlemiştir” dedi. Yalçın, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bir süredir İzmir ve çevresine ilişkin rant projeleriyle, İzmir’in doğal yaşam alanları yapılaşmaya açılarak, kent ve çevresinde paraya dönüştürülecek ne kadar alan varsa, sonuçlarına bakılmaksızın enerji yatırımları (JES, RES, Termik Santraller vb.), taş ocakları, altın, nikel vb. madencilik çalışmalarıyla plansız bir şekilde yok edilmeye çalışılıyor.
Bizler mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak kentlerin, doğal yaşam ve tarım alanlarının, ormanların yanı sıra kent dokusunun ve kent kültürünün de gelecek kuşaklara aktarılacak biçimde korunmasının önemli olduğunu biliyor ve bunu her ortamda dile getiriyoruz. Bu konuda da mesleki uzmanlığımızın yanı sıra demokrasi ve hukuk çerçevesinde mücadelemizi sürdürüyoruz.
Ancak bu mücadele sürecinde İzmir’deki mevcut yerel yöneticilerden yeterince destek alamadığımızı üzülerek ve altını çizerek bir kez daha hatırlatmak zorundayız. Yerel yöneticilerin İzmir’i yaşanmaz hale getirerek, yok edecek bu tür politikalara itiraz etmemesi gerçekten çok düşündürücü ve hatta kaygı vericidir. Ayrıca bu politik kararlara karşı çıkılmadığı gibi kentleşme politikalarında demokratik yöntemlerden uzak, bilimden ve hukuktan yana olmayan proje ve planlarla karşı karşıya kaldığımızı da üzülerek eklemek zorundayız. Bu politikalar ve uygulamalar sonucu çarpık kentleşmeye yol açılarak birçok konuda kent suçu haline gelmiş yapılar oluşmuş ve oluşmaya devam etmektedir.
Tüm bu nedenlerle bu yerel seçimlerin İzmir’in kimliği, kültürü ve doğal yaşam alanlarıyla gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için önemli bir eşikte gerçekleştirildiğini düşünüyoruz.
Bu çerçevede, kentlerimizin geleceğini rant yağmacılarından kurtarmak için belediye başkanlarının ve yerel yönetimlerin benimsemesi gereken temel ilkeleri şöyle sıralıyoruz:
- Sosyal demokrat bir kent yönetimi, kentin her kesiminin mümkün olduğunca karar mekanizmalarına katılmasıyla mümkündür. Bu nedenle kent adına verilecek kararlarda kentlinin görüş ve önerileri mümkün olan en geniş biçimde alınmalı ve öneriler kararlara yansıtılmalıdır.
- Kente ilişkin yapılacak her türlü alt ve üst yapı yatırımlarında, öncelikle uzman meslek odalarından görüş alınmalı, büyük projelerde halkın ve demokratik kitle örgütlerinin görüşüne başvurulmalıdır.
- Sermaye kesimi yerine kentin önemli bir kısmını oluşturan yoksullara, emekçilere, dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik politikalar gözetilmelidir.
- Toplumun ihtiyacı olmayan ve kamuyu zarara uğratacak yatırımlardan kaçınılmalıdır.
- Yaşam alanlarını ve mülkiyet hakkını zapt etmek niyetiyle gerçekleştirilen her türlü kentsel dönüşüm uygulamalarında yurttaşın yanında yer alınmalı ve yerlerinden edilmeden, güvenli ve daha yaşanabilir bir çevreye kavuşmaları sağlanmalıdır.
- Su kaynaklarının, havanın kirlenmesine yol açacak, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileyecek, kentin içinde yer alan doğal yaşamı yok edecek projelere izin verilmemelidir. Kent içi açık yeşil alanların mutlak korunması ve çoğaltılması sağlanmalı, açık yeşil alanların içerisinde ve altında, beton içeren hiçbir yapılaşmaya izin verilmemelidir.
- Merkezi yönetimin aldığı ve kamuyu zarara uğratacak kararlara karşı kentteki demokratik kitle örgütleriyle işbirliği yapılarak hukuksal ve demokratik olarak tavır gösterilmeli, yağma politikalarıyla etkin bir mücadele yürütülmelidir.
- Belediye emekçilerinin kadrolu, güvenceli istihdamı esas alınmalı, liyâkattan taviz verilmemeli, sendikaları tahakküm altına almaya çalışmadan eşit ilişki kurulabilmelidir. Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin İzmir’de yerel demokrasinin gelişiminin bir parçası olduğu bilinmelidir.
- Seçildiğinde, bulunduğu makamı kendi siyasi çıkarları için kullanmayacak, belediyeyi şirket gibi görmeyecek, yargı kararlarına uyacak donanımlı kişiler aday gösterilmelidir.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde, kentimizi hedefleyen yağma politikalarına karşı bu kentte yaşayan yurttaşlar olarak en önemli görevimizi ‘İzmir’in kimliği, kültürü ve doğal yaşam alanlarıyla gelecek kuşaklara aktarılabilmesinin sağlanması’ olarak görüyoruz.
Bunun için yerel yönetim seçimleri öncesinde kent suçları haritası çıkararak yağma politikalarının kentimize verdiği zararın bugün itibariyle bir fotoğrafını çekmek ve bunu en kısa zamanda İzmir kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Bununla birlikte demokratik katılımcı bir kent yönetimi, kent silueti, nüfus, yapılaşma, ulaşım, hava, su ile yaşam kalitesinde nerede olduğumuz konularında da görüşlerimizi kamuoyunun bilgisine sunma konusunda hazırlıklarımız sürüyor.
Mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak, yukarıdaki temel ilkeleri benimsemiş yerel yönetim anlayışı ile ancak İzmir’in geleceğinin aydınlığa kavuşabileceğini belirtir, gerek siyasi partilerin gerekse yurttaşların seçimlerini bu çerçevede yapması gerektiğini hatırlatırız.”