TMMOB: 17 YILDA 22 BİN İŞ CİNAYETİ İŞLENDİ

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü dolayısıyla bir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısında TMMOB İzmir İKK adına Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Aykut Akdemir konuştu. Akdemir, 3 Mart tarihinin, ülkemizin en önemli maden facialarından biri olan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği 1992 Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümü olduğunu hatırlatarak, iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için bu tarih TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edildiğini ifade etti. İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin, iş kazalarında iş göremez hale gelen işçilerin sayısının dahi tespit edilemediği bir dönemde olduğumuza dikkat çeken Akdemir, “İş kazaları ve iş cinayetleri kamuoyunda normalleştirilerek, yaşam ve çalışma hakkı gasp ediliyor. Cinayetler ve kazaların önlenmesi, meslek hastalıklarının engellenmesi şöyle dursun, maliyet ve işgücü hesabı yapılarak bu çalışmalara kaynak bile ayrılmıyor, emekçilerin can güvenliği hiçe sayılıyor” dedi. Akdemir, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Yasalar ile koruma altına alındığı söylenen işçi sağlığı ve iş güvenliği, her geçen gün kötüye gidiyor. Ülkemiz toplu iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada ilk sıralarda geliyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği meclisinin yayımladığı sayılara göre 2018 yılında en az 1923 kişi işyeri kaynaklı nedenlerle hayatını kaybetmiştir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2019 yılının başına kadar iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 22 bini aştığını üzüntüyle görüyoruz.

SGK tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında; 2017 yılında 4A kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının 359.653; 4B kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının ise 213 olduğu görülmektedir. Bu kazalar sonucunda 4A kapsamında çalışan 1.633, 4B kapsamında çalışan 3 kişi olmak üzere toplam 1.636 kişi hayatını kaybetmiştir. SGK 2016 yılı istatistiklerine göre 286.068 iş kazasında 1.405 işçi hayatını kaybetmişti.  Açıklamaya göre, 2017 yılında bir önceki yıla göre iş kazası sayısı %25 oranında, iş kazaları sonucu ölüm % 16 oranında artmış; 2018 verileri ise henüz açıklanmamıştır.

2011 yılından bugüne gerçekleşen iş kazaları ve bunlara bağlı gelişen ölüm sayılarını incelemek mümkündür.

  • 2011 yılında 227 kazada 1.700 kişi
  • 2012 yılında 871 kazada 744 kişi
  • 2013 yılında 389 kazada 1.360 kişi
  • 2014 yılında 336 kazada 1.626 kişi
  • 2015 yılında 547 kazada 1.252 kişi
  • 2016 yılında 068 kazada 1.405 kişi
  • 2017 yılında 766 kazada 1.636 kişi

hayatını kaybetmiştir. Ancak biliyoruz ki bu rakamlar, bildirimlere göre çıkarıldığı için gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçekleşen kaza ve ölümler çok daha yüksektir.

Her yıl, evine ekmek götürmeye çalışan 2 bine yakın işçinin hayatına kaybediyor olması, ülkemizdeki işyerlerinin güvensiz ve ilgili mevzuatın yetersizliği olduğunu göstermektedir.

Ülkemizde gerçekleşen işçi katliamlarının bazılarını ve hayatını kaybeden emekçilerin sayılarını hatırlatmak isteriz;

  • 31 Ocak 2008 Davutpaşa Maytap Atölyesi Patlaması 21 işçi
  • 17 Mayıs 2010 Karadon Maden Faciası 30 işçi
  • 3 Şubat 2011 Ostim OSB Faciası 7 işçi
  • 3 Şubat 2011 İvedık OSB Faciası 13 işçi
  • 6 Şubat 2011 Çöllolar Maden Faciası 11 işçi
  • 11 Mart 2012 Esenyurt Şantiye Çadır Yangını 11 işçi
  • 22 Kasım 2012 ETİ Bakır Samsun Çökme 9 işçi
  • 7 Ocak 2013 Kozlu Maden Faciası 8 işçi
  • 13 Mayıs 2014 Soma Maden Faciası 301 işçi
  • 6 Eylül 2014 Torunlar Center Asansör Faciası 10 işçi
  • 4 Kasım 2014 Isparta Yalvaç Tarım İşçileri Faciası 18 işçi
  • 28 Ekim 2014 Ermenek Maden Faciası 18 işçi
  • 17 Kasım 2016 Şirvan Maden Faciası 16 işçi
  • 17 Ekim 2017 Şırnak Maden Faciası 8 işçi

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve kanun çerçevesinde bugüne kadar yapılan düzenlemeler problemlidir. Bununla birlikte, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan ‘telafi çalışması’, ‘denkleştirme’, ‘çağrı üzerine çalışma’, ‘kısmi süreli çalışma’, ‘asıl işveren-alt işveren ilişkisi’ başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade etmeyecektir.

Bunun yanında, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları, basit bir hizmet alımına dönüştürülmek istenmektedir. Bir danışmanlık hizmeti olan işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarında sorumluluk bütünüyle işverene aitken, ülkemizde işveren tüm sorumluluklardan kaçmaktadır. Bu kaçış için ise, danışmanlık hizmeti aldığı iş güvenliği uzmanını sorumlu tutmaktadır. İşverenin önleyici, engelleyici çalışmaları yapmadığı, kaza yaşanan durumlarda fatura meslektaşlarımıza kesilmekte, yargı önüne iş güvenliği uzmanları çıkarılmaktadır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iyileştirici adımlar atılabilmesi için öncelikle işverenlerin sorumluktan kaçmasının önünde geçilmelidir. İşverenlerin temel sorumluluklarından kaçtıkları, kendi yerlerine birer günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarını koydukları bir çalışma yaşamında, önleyici ve engelleyici hiçbir çalışmanın yapılamayacağı açıktır.

Ülkemizde iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu denli yaygın olmasının bir diğer nedeni de, emekçilerin sendikal haklarının baskı altında tutulmasıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller tüm çalışanlar için kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Sendikasız uzman, sendikasız işçi, örgütsüz bir çalışma yaşamı ile emekçiler tüm olumsuzluklara karşı açık ve savunmasızdır.

Uygulamaya konan özel istihdam büroları ile emekçiler kiralık işçi haline dönüştürülmüş, zorunlu bireysel emeklilik sistemi kesintileri ile de emekçilerin sosyal hakları daha geriye çekilmiştir. Güvencesizliğin neden olduğu esnek çalışma, işsiz kalma korkusu, işçilerin sadece fiziksel sağlığını değil, ruhsal sağlığını da olumsuz etkilemektedir. İşsiz kalma korkusu, ücretlerde düşüş, koşulların giderek kötüleşmesi tüm emekçilerin ortak sorunudur.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.

Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bugün de iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız için sesimizi yükseltiyoruz.

Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.”