YEREL YÖNETİMLERE MÜLTECİ ÇAĞRISI
Yaklaşan yerel yönetim seçimleri öncesinde 12 Mart 2019 tarihinde TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu (İKK), Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Göç Komisyonu, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Mültecilerle Dayanışma Derneği, Kapılar Kolektifi, Halkların Köprüsü Derneği, Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği, Konak Kent Konseyi, Konak Mülteci Meclisi, Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği ve İnsan Hakları Gündemi Derneği mültecilerin yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için basın toplantısı düzenledi.
Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İzmir Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan ŞPO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Şenyol Kocaer, İzmir’de yaklaşık 143 bin Suriyeli mülteci bulunduğpunu belirterek, bu mültecilerin başta barınma olmak üzere birçok yaşamsal ve kentsel hak ve hizmetten yararlanamadığı ve insani olmayan koşullarda yaşamlarını sürdürdüğünü ifade etti ve yerel yönetimlerin mültecilere yönelik çalışmalara önem vermesi g erektiğine dikkat çekti. Kocaer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de “geçici koruma” statüsünde değerlendirilen Suriyeli Mülteciler ve diğer ülkelerden gelen mülteciler ile ilgili olarak, merkezi idare dışında yerel yönetimlerin de sorumlulukları bulunmaktadır. Zira, yerel yönetimlerin hizmet sunumu sorumluluğu ve yetkisi en açık şekilde 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun Hemşehri Hukuku başlıklı 13. Maddesi’nde belirtilmiştir. Bu maddeye göre sadece bir yerde yaşıyor olmak hemşehriliğin edinilmesi için yeterli olmakla beraber belediye hizmetlerinden yararlanma koşulunu da yerine getirmektedir. Dolayısıyla mültecilerin yerel yönetimlerin hizmet sunumu kapsamı dışında tutulması mümkün değildir.
Bu kapsamda TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi tarafından, İzmir il sınırlar içerisindeki 30 ilçe belediyesine ve İzmir Büyükşehir Belediyesine, belediye sorumluluk bölgeleri içerisinde yaşayan geçici ya da uluslararası koruma statüsünde bulunan mülteciler hakkında sorular yöneltilmiş ancak dilekçelere yalnızca 16 belediyeden yanıt gelmiştir. Belediyelerin verdiği hizmetler ve planlama çalışmalarında mültecilerin durumu hakkındaki soruları da içeren dilekçelere gelen yanıtlarda yalnızca bir belediyenin sorumluluk bölgesinde yaşayan mülteci sayısı ile ilgili bilgi verdiği, diğer belediyelerin ise herhangi bir veriye sahip olmadıkları öğrenilmiştir. Mültecilere yönelik ne tür hizmetleri sağlandığı ve hangi faaliyetlerin yürütüldüğü ile ilgili soruya ise, beş belediye hizmet ve faaliyetleri ile ilgili bilgi verebilmiştir. Beş farklı belediyeden gelen yanıtlarda sağlanan hizmet ve faaliyetler ise şu şekildedir; 1-5 yaş grubu Suriyeli çocuklara süt dağıtımı yapıldığı, oyuncak ve kılık kıyafet yardımı yapıldığı, Halk Eğitim Merkezi aracılığıyla Türkçe okuma yazma kursu verildiği, ilçedeki muhtarlara mültecilerin yönlendirilmesi ve hakları konusunda bilgilendirilmesi için toplantılar yapıldığı, Suriyeli kadınlar için empati ve uyum sağlama çalışması yapıldığı, Evde Bakım Hizmetleri kapsamında 10 Suriye kökenli aileye sağlık hizmeti verildiği, bakıma muhtaç ve yaşlı erkeklere traş hizmeti ile okul çağındaki çocuklara kırtasiye yardımı yapıldığı bildirilmiştir.
Farklı belediyelerden gelen bu yanıtlar sadece kendi sorumluluk alanı içerisinde gerçekleştirildiğinden, sayılan tüm bu hizmetlerin İzmir’in bütününde gerçekleşmediği ve çoğu hizmetin de sadece bir belediye tarafından gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulmadır. Ayrıca çoğu belediyenin bu konuda herhangi bir çalışmasının bulunmaması bir yana, tüm bu hizmetler beraber değerlendirildiğinde dahi bu çalışmaların yetersiz olduğu açıktır. Özellikle sığınmacı nüfusunun bilinmemesi, belediyelerin planlama çalışmalarını söz konusu nüfusu katmadan nasıl gerçekleştirdiği konusunda soru işareti oluşturmaktadır.
Oysa ki, yerel yönetimler, mültecilerin kamusal hizmetlere ulaşmasını ve kentte diğer tüm kentlilerle eşit haklara sahip olarak yaşayabilmelerini sağlamak için özel bir görev ve sorumluluk taşımaktadır. Bu haklar; barınma, temiz su, yeterli gıda ve temiz çevreye erişim gibi temel insani hakların yanı sıra kent hakkındaki kararlara katılım, kentsel talepleri iletme/takip etme, kentte kendini kente ait ve içerildiğini hissedebilme, mekanla bağ kurma ve kentsel hizmetlerden eşit şekilde yararlanabilme gibi hakları da içermektedir. Fakat yerel yönetimler özellikle mevzuattan kaynaklanan kısıtlılıklar nedeniyle bu konularda çalışmalar yapamadıklarını ifade etmektedirler. Halbuki, yukarıda bahsettiğimiz Belediye Kanunu’nun 13. maddesi bu konuda belediyelere yeterli yetkiyi vermektedir.
Türkiye’de farklı yerel yönetimlerin varolan mevzuat çerçevesinde mülteciler hakkında çalışmalar yaptığı görülmektedir. Söz konusu mültecilerle ilgili çalışmalar yapan belediyelerde bu konuda özel birimlerin ve irtibat bürolarının kurulduğu, eğitim, sağlık, insani yardım, barınma ve kentte birlikte yaşam alanlarında çalışmalar yapıldığı görülmüştür. Dolayısıyla İzmir’deki yerel yönetimlerin de benzer çalışmalar yapabilmesi önünde herhangi bir engel bulunmadığı açıktır.
Kentte yaşayanların bir arada barış içerisinde yaşayabilmeleri için özellikle yereldeki siyasilerin ve bürokratların dışlayıcı söylemlerden uzak durması son derece önemlidir. Fakat yerel yönetim seçimlerinin yaklaştığı bu süreçte, bazı belediye başkan adaylarının mültecilere yönelik ayrımcı ifadeleri dikkat çekmektedir. Bu söylemlerin toplumda ayrışmayı ve mültecilere yönelik nefreti doğurabileceği ve bunun mültecileri hedef alan ırkçı tutum ve saldırılara neden olabileceği göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle bu tür ayrımcı söylemleri kınadığımızı ve kentte beraber yaşayan herkesi içeren bir dil kullanılmasının özellikle yerel yönetimler için önemli olduğunu vurgulamak isteriz.
Bu bağlamda, sadece bir kentte beraber yaşamaktan ötürü eşit haklara sahip olan mültecilerin kentte “misafir/geçici” olarak algılanmasından vazgeçilerek, yerel yönetimlerin kentte yaşayan herkese hizmet verme sorumluluğu olduğundan hareketle yerel yönetimler tarafından sağlanması gereken taleplerimizi belirtmek isteriz:
- Belediyelerde “göç birimleri” kurularak bu birimler vasıtasıyla öncelikler göç verisinin standartlaştırılması, toplanması, analizi ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Diğer tüm hizmet ve destekler bu birimler vasıtayla ilgili tüm kurum, kuruluş ve gönüllü kolektifler ile işbirliği içinde koordine edilmelidir.
- Söz konusu göç birimleri tercüman, psikolog, sosyal hizmet uzmanı vb. kişilerin istihdam edildiği bir merkez olarak hizmet vermeli, mültecilerin hakları ile ilgili olarak diğer kurum ve kuruluşlarla koordineli olarak hukuki danışma olanakları ve seminerler düzenlenmelidir.
- Hemşehri hukuku çerçevesinde, göç ile ilgili statülerine bakılmaksızın tüm mültecilerin temel insan ihtiyaçları karşılanmalı ve elverişli barınma koşullarına yönelik yerel yönetimlerce çalışmalar yapılmalıdır.
- Mültecilerin başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere diğer tüm kentsel hizmetlere erişimini kolaylaştırmak için belediyelerce irtibat büroları oluşturulmalıdır. Bu bürolar vasıtasıyla eğitimin devamlılığını sağlamak ve tercüman bulunan sağlık kuruluşlarına yönlendirme yapılmalı, ayrıca dil bariyerinden veya bürokratik işlemlerin farklılığından dolayı mülteciler tarafından ulaşılamayan işlemler sağlanmalıdır.
- İstihdam olanaklarının sağlanabilmesi için dil kursları başta olmak üzere belediyelerce sağlanan mesleki kurslardan ve diğer eğitimlerden göç ile ilgili statülerine bakılmaksızın tüm mültecilerin faydalanmaları sağlanmalı, edinilen mesleki beceriye göre iş olanakları başta gençler olmak üzere mülteciler ile paylaşılmalıdır. Ayrıca kayıt dışı istihdam ve güvenli çalışma koşulları için hak örgütleriyle koordineli çalışmalar planlanmalıdır.
- Kadın ve çocukların kentsel yaşama katılımını sağlayacak faaliyetlere öncelik verilmeli, bilgilendirme toplantıları ve çocuk etkinlikleri yerel yönetimlerce düzenli olarak gerçekleştirilmelidir. Ayrıca toplumsal cinsiyete yönelik seminerler/çalıştaylar yine belediyelerce organize edilmeli, bu faaliyetler mültecilerin de faydalanmalarını sağlayacak şekilde çok dilli verilmelidir. Kadın ve çocukları odağa alan karşılaşma mekanları, kamusal alan düzenlemeleri gerçekleştirilmelidir.
- Mültecilerin de söz ve karar hakkının olduğu mahallelerde oluşturulacak meclisler ile sorunlar ve talepler muhtarlıkların koordinasyonu ile ilgili birimlere aktarılmalı ve çözüm önerileri geliştirilmelidir. Ayrıca belediyelerde mülteciler tarafından oluşturulacak komisyonlar da söz konusu meclisler ile koordinasyon içerisinde taleplerin oluşturmasını sağlamalıdır.
- Başta belediye personeli olmak üzere, kentte yaşayan herkese ayrımcılığa karşı dersler/seminerler düzenlenmeli ve tüm kentli için beraber yaşamak temelinde bir bilincin oluşmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
- Belediyelerin ulaşım gibi kentsel hizmetlerle ilgili kentliye bilgi verilmesi amacıyla kullanılan web siteleri, telefonlarda kullanılan uygulamalar, afişler, bilgilendirme panoları, irtibat büroları, yönlendirici işaretler gibi alanlar mültecilerin de bu bilgilendirmeden faydalanmasını sağlayacak ve dil bariyerini aşacak şekilde çok dilli düzenlenmelidir.
- Başta kadın sığınma evleri, çocuk bakım merkezleri olmak üzere, benzeri tüm sosyal hizmetler, göç ile ilgili statülerine bakılmaksızın tüm mültecilerin erişimine açık olmalıdır. Semt merkezleri yaygınlaştırılmalı, semt merkezlerinde düzenli olarak mültecilere yönelik faaliyetler gerçekleştirilmelidir.
- Evde bakım hizmeti gibi hizmetlerden tüm mülteciler diğer kentte yaşayan herkes gibi eşit şekilde faydalanmalıdır.
- Kentte farklı toplumsal grupların yaşaması kentsel yaşam için bir dezavantaj değil kültürel zenginliktir. Bu kültürel zenginlik yerel yönetimlerce görünür kılınmalı, kentsel mekan, tüm yaşayanların kendilerini ait hissedeceği şekilde farklı kültürlere de alan sunabilmelidir.
Aşağıda ismi sayılan kurum ve inisiyatifler olarak birlikte yaşam koşullarını oluşturabilmek için yukarıdaki taleplerimizin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygı ile duyururuz.”