TMMOB İZMİR İKK: ÇEŞME PROJESİ, HEM YASAL MEVZUATA HEM KAMU YARARINA AYKIRI
Son aylarda gündemde olan ve “Çeşme projesi” olarak bilinen projeye ilişkin TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu tarafından bir basın toplantısı gerçekleştirildi. TMMOB İzmir İKK tarafından, projenin; şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı ifade edildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Çeşme Yarımadası’nda gerçekleştirilmesi amaçlanan projeye ilişkin düzenlenen basın toplantısında TMMOB İzmir İKK adına Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı İlker Kahraman konuştu. Kahraman açıklamasında, projeye ilişkin sürece dair bilgilendirmede bulunurken, projenin, Türkiye’nin taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Yasası’na ve anayasaya, bütüncül koruma anlayışına, çevre düzeni planı, nazım imar planı gibi planlara aykırı olduğunu belirtti. Özellikle proje kapsamında ihtiyaç duyulacak su kullanımının, yer altı ve yer üstü su kaynakları açısından yaratacağı sorunlara da dikkat çeken Kahraman şunları söyledi:
“TMMOB Yasası’nın değiştirilmeye çalışıldığı bugünlerde politikacıların kendi isteklerini, toplumun isteğiymiş gibi göstermeye çalışmaları “normal” görünebilir. Ancak, bilimsel gerçeklerin, toplumsal ve vicdani sorumlulukların, popülist siyaset adına görmezden gelinmesi TMMOB’nin geleneğinde yer almamaktadır. Bu bakış açımız nedeniyle hedefe alınan meslek odaları olarak, söz konusu projeye ilişkin değerlendirme ve görüşlerimiz; bilimsel gerçekler, yasal mevzuat ve kamu yararı gözetilerek değerlendirilmiş ve aşağıda aktarılmıştır:
- Toplumun gündemine yerleştirilen büyük ölçekli kentsel projelerinin, tek sayfalık yapılacak listesi sunumu şeklinde değil, bölgeye ilişkin yürürlükteki plan kararları, yapılmış planlama çalışmaları, bölgeye ilişkin yazılmış bilimsel kaynaklarının incelenmesi ve değerlendirilmesi ile oluşturulması gerekmektedir. Toplantılarda tarafımızca yapılan eleştirilere karşın hiçbir değişiklik yapılmadan sürekli aynı beyanın tekrarlanmasının TMMOB bileşenlerince kabul edilmesi mümkün değildir.
- Yarımadanın yaklaşık yüzde 55’ini kapsayan “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi”ndeki ormanlık alanları; içinde nadir ve endemik türler barındıran, kendine has yaban hayatı ve habitatlar oluşmuş uluslararası öneme haiz doğal ve bakir, korunması gereken alanlardır. Bu alanlarda turizm vb. amaçlı tesislerin yapılmasına izin verilmesi, bölgenin büyük çapta zarar görmesini kaçınılmaz hale getirecek olup, taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Yasası’na ve anayasaya aykırı bir uygulama olacaktır.
- Alaçatı Önemli Doğa Alanı sınırları içinde kalan bu alan, hassaslık ve benzersizlik kriterleri ile uluslararası öneme sahiptir.
- Tescil edilen tarihi, arkeolojik ve doğal sitlerin, bütüncül koruma anlayışına aykırı olarak turizm amacına yönelik yapılaşmaya açılması, başta yarımada olmak üzere İzmir’in geleceğini ilgilendiren son derece tehlikeli bir müdahale olup, geri dönülmez sonuçları olabilecek hatalı bir karardır.
- Parsel bazında tahsis yöntemiyle ihale edileceği belirtilen alanların özel mülkiyetin kullanımına verilmesi ve kamu kullanımından alınması başta Anayasa olmak üzere ilgili tüm mevzuata aykırıdır.
- Kamu kullanımına açık ve devlete ait olan kıyıların ve hatta tapuda kaydı olmayan deniz alanlarının turizm amaçlı bölge ilan edilmesi ve hatta özel kullanıma tahsis edilmesi, başta Anayasa olmak üzere mevzuata aykırı olduğu gibi, bu kamusal alanların İzmir halkı tarafından kullanılamaması sonucunu da doğuracaktır. Proje ile ilgili bilgilendirmelerde kıyı alanlarının halkın kullanımına açık olacağı ifade edilmiş olsa da, projenin içeriği ve hitap edeceği ‘üst düzey gelir grubuna’ yönelik bilgilendirmeler değerlendirildiğinde; İzmir halkının buradan yararlanamayacağı açıktır.
- Yarımadanın önemli bir bölümünü yapılaşmaya açacak böyle bir proje, İzmir’i kısa sürede çok büyük bir nüfus yoğunluğu ile karşı karşıya bırakacağı gibi, yarımada tamamen yapılaşma baskısı altında kalacak, yaşanan olağanüstü nüfus artışı kent kimliği ve kent kültürünü yok edecektir.
- Bakanlık sunumunda; proje kapsamında 100.000 kişilik bir istihdam öngörüsü ile söz konusu alanda hastaneler, tema parkları vb. yapılacağı belirtilmektedir (Bakanlığın hazırlamış olduğu 2 sayfalık ilke, hedef ve yapılması öngörülen tesislere ilişkin metin basın metnimizin ekindedir.). Yeni bir şehir yaratılması anlamına gelen bu durum, bölgenin kendi itfaiyesi, kendi polis karakolu, kendi ibadethanesi, lojmanları ve 12 ay kalacak personeli için yapılacak okullarıyla en az 4 milyon metrekarelik inşaat alanı oluşturacak ve doğanın koruma/kullanma dengesinde geri dönüşü olmayan kayıplara neden olacaktır.
- Kendine özgün bir kimlik taşıyan yarımada, İzmir kent merkezinin etkilenme bölgesinde olmasına rağmen, doğal ve kültürel değerlerini günümüze kadar büyük oranda korumuştur. Bu alanın sadece İzmir için değil, bölge ve hatta ülkemiz için önemli bir yaşamsal rezerv alanı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki bölgede ve İzmir’in başka bölgelerinde belirlenmiş ve turizm kullanımı öngörülmüş, uygulaması tamamlanmamış alanlar dururken bu büyüklükte yeni bir turizm alanı belirlemek için hiçbir bilimsel gerekçe bulunmamaktadır.
- Doğal alanlarda koruma statülerinin değiştirilmesi ya da kaldırılması, toplantılarda açıkça ifade edildiği üzere kişilerin inisiyatifinde yürüyemez. Farklı kurum ve kuruluşların destek ve ortaklaşması ile İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için hazırlanmış 1/100.000 ve 1/25.000 ölçekli planların yaklaşımı korunmalıdır. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, içerdiği tarım alanı, ormanlık alan, hassas koruma alanları, nitelikli koruma alanları, bölge içerisinde yer alan endemik tür bitkiler göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Söz konusu kararda belirtilen alanın planlama, su, tarım alanı, ormanlık alan ve korunması gereken hassas korunma alanları açısından tehlikeli ve geri dönülmez zarar verme, yok etme süreçlerini başlatacağı tehlikesi nedeniyle bilime ve tekniğe aykırı olduğu ve kamu yararı olmadığı kanaatindeyiz
- Proje, İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmış İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisince onanmış 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni/Nazım İmar Planlarındaki plan kararlarına ve bütünlüğüne aykırı niteliktedir. Kaldı ki mevcut 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının genel kapsamda sorunlu kararları, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubemizce dava konusu edilmiş olup, hukuki süreç devam etmektedir. Anılan planda dahi bölge için tarım alanları, orman alanları, mera alanları, ağaçlandırılacak alanlar, içme ve kullanma suyu koruma alanlarına yönelik kararlar getirilmiştir. Bu proje ile, korunması öngörülen, nitelikli doğal koruma alanları ve bölge içerisinde yer alan endemik tür bitkilerin bulunduğu alanları yok edecek uygulamalar öngörülmektedir.
- Çeşme-Karaburun Yarımadası’nda yer alan yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının potansiyeli, adanın mevcut kullanımına yönelik içme, kullanma ve tarımsal su ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bölgenin mevcut su ihtiyacı Alaçatı Barajı ve Ildırı kaynaklarından karşılanmaya çalışılmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, COVID-19 gündeminde daha yoğun temizlik yapıldığı için, su kaynaklarında “orta ve uzun vadede” bir azalma olabileceği açıklanmışken, proje kapsamında öngörülen tesis ve kullanımların yaratacağı ilave su ihtiyacına yönelik değerlendirmeler yetersizdir. Mevcut su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması sürecinde mevcut durumda yaşanan kirlilik ve miktar sorununun proje kapsamında yapılacak uygulamalar ile daha da büyüyeceği ortadadır.
Proje kapsamında yapılması planlanan golf sahaları bile tek başına en az 15 milyon metreküp su tüketecek ve bununla birlikte bu alanların devamlılığını sağlamak için kullanılacak ola kimyasal gübre ve ilaç takviyeleri yüksek oranda su ve toprak kirliliğine sebep olacaktır. Proje kapsamında ihtiyaç duyulan suyun mevcut kaynaklardan sağlanacağı, ilave ihtiyacın ise deniz suyunun arıtılması ile temin edileceği belirtilmektedir. Planlama ve etüt çalışmaları yapılmadan temel kullanıma tahsis edilmesi gereken su planlamasının, ilk yatırım maliyetinin binlerce metrekare alanın tahsis edilmesi ile mümkün olacağı ifade edilen denizden su temini gibi maliyetli projeler ile karşılanamayacağı, bu anlayışın kamu yararı taşımadığı gerçeği göz ardı edilmiştir.
- Turizm dışında bir kalkınma stratejisi sunamayan, tarımsal destekleri her geçen yıl azaltan, tarımı ve sanayiyi dışarıya bağımlı kılan yaklaşımların İzmir halkının geleceğini tehlikeye atacağı tartışmasız bir gerçektir.
- Salgın sürecinde çok daha görünür olan kırsal kalkınmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu nedenle İzmir’de korunması gerekli su kaynakları, tarım alanları, orman alanları, doğal sit alanları vb. kullanımları tehlikeye düşüren, doğanın ve toplumun yararına olmayan “çılgın proje”lerden vazgeçilmelidir.
- İzmir’de de ülke genelinde olduğu gibi çözüme kavuşturulması gereken çok sayıda sorun bulunmakta iken, kamu kaynakları bu tür projeler yerine var olan bu yaşamsal sorunları çözmek amacıyla, doğa ve toplumdan yana kullanılmalıdır.
Sonuç olarak; sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi; kamu ve doğa yararına da aykırıdır. TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bilgi birikimimizi, kentimizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur.
Sürece ilişkin yaşanacak gelişmelere bağlı olarak kamuoyuna gerekli bilgilendirmeler yapılacak olup, başta üyelerimiz olmak üzere, tüm İzmir halkını ve ilgili bütün kurumları bu sorumluluğa ortak olmaya davet ediyoruz.”