TMMOB 8.KADIN KURULTAYI İZMİR YEREL KURULTAYI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
“Adil ve sürdürülebilir kalkınma hem yeşil fiziksel hem de mor toplumsal altyapı alanında kamu yatırımlarını, adil ücret ve çalışma koşullarını, çalışma süresinde kısalmayı ve cinsiyetçi ücret, istihdam ve bakım emeği farklarının ortadan kaldırılmasını gerektiriyor.”
TMMOB Kadın Çalışma Grubu’nun düzenleyicisi olduğu ve iki yılda bir gerçekleştirilen Kadın Kurultaylarından TMMOB 8. Kadın Kurultayı, bu yıl 2-3 Aralık 2023 tarihlerinde Ankara’da yapılacaktır.
Bu kurultaya hazırlık olması amacı ile yerelde TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu olarak “FEMİNİST POLİTİK İKTİSATTA KADIN” başlığı ve “GÜÇLÜ KADIN, GÜÇLÜ EKONOMİ “teması ile İzmir Yerel Kadın Kurultayı 8 Ekim 2023 Pazar günü Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Kurultay; “Mor, Yeşil ve Kırmızı İktisadi Program” başlığında konuk konuşmacı Prof. Özlem ONARAN, “Sürdürülebilir Kalkınma Bağlamında Eşitlikçi Kent Bütçeleri” başlığında konuk konuşmacı Dr. Derya ALTUN ve TMMOB’a bağlı odaların İzmir şube ve temsilciliklerinden altmış mühendis, mimar, şehir plancısı kadın üyenin katılımı ile gerçekleşti.
Yerel kurultayın açılış konuşmasını TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu adına dönem sekretaryasından Elektrik Mühendisi Gülhan GÜRLER yaptı.
GÜRLER konuşmasında;
“Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını, iş bölümünün cinsiyete değil, liyakata dayalı olmasını istiyor ve toplumsal cinsiyetten kaynaklı her tür ayrımcılığı reddediyoruz, çalışma yaşamında zorbalık ve tacize maruz kalan herkesi korumayı ve güçlendirmeyi hedefleyen ILO’nun 190 nolu sözleşmesinin Türkiye tarafından da imzalanmasını ve uygulanmasını istiyoruz” dediği konuşmasını “Cinsiyet ayrımcılığı sorunu çözülmeden, özgür ve eşit bir toplum yaratılmasının mümkün olmayacağının farkındayız bu politikaların hayata geçmesi ancak kadınların örgütlülüğü ve dayanışmasıyla mümkün olacaktır.” şeklinde sonlandırdı.
Açılış konuşmaları, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu adına İKK Sekreteri Maden Mühendisi Aykut AKDEMİR’in söz almasıyla devam etti.
AKDEMİR konuşmasında;
“Kadın hareketinin TMMOB içindeki sürecinin zorlu bir dönemden geçilerek bu aşamaya geldiğini buradan tekrar söylemek gerekiyor. Gelinen noktada da mücadelenin direngenliğini korumasına rağmen olması gereken seviyede olmadığı bir durumla da karşı karşıyayız.
Yaşamın ana kurucu gücünün kadınlar olduğunu bir daha söylemeliyiz, bunu hem İzmir depreminde hem de 6 Şubat depreminde bir kez daha yaşadık. TMMOB içinde her alanda omuz omuza yan yana olduğumuzu ve savaş ortamında cinsiyetlerin bir farkı olmadığını ancak erkek aklı ile üretilmiş savaşların ki iki gün önce İsrail ve Filistin arasında bir sözle başlatılan savaşın yine en çok kadınlara zarar verdiğini de bir kez daha gördük. Erkek aklı ülkeye ve dünyaya zarar veriyor. Üretken ve dayanışmacı bir akla ihtiyacımız var bu da kadın dayanışmasından geçiyor.” dedi.
TMMOB KADIN ÇALIŞMA GRUBU adına TMMOB yönetim kurulu ve TMMOB Kadın Çalışma Grubu üyesi Tekstil Mühendisi Esen Leyla İMREN konuşma yaptı.
Türkiye gündemini kısaca özetleyerek konuşmasına başlayan İMREN,
“İşsizlik, hayat pahalılığı, düşük ücretler, güvencesizlik, özlük hakları ve örgütlenme sorunları ülkemizde çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının hala en öncelikli sorunları olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda art arda yaşanan büyük felaketler yangınlar, seller, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetlerinin ve bu alanda emek veren meslektaşlarımızın vermekte oldukları hizmetlerin ne denli önemli olduğu bir kez daha açıkça görülmüştür. Deprem bölgesindeki yaraları sarmak ve kentlerimizi yeniden ayağa kaldırmak için bütün duyarlı kesimleri; en temel insan hakkı olan sağlıklı ve güvenlikli bir çevrede yaşama ve barınma hakkını ödünsüz savunmaya davet ediyoruz.”
“Gerek kamuda gerek özel sektörde her türlü mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini, planlama, projelendirme, uygulama ve denetleme işlerini yürüten tüm meslektaşlarımız giderek daha zor koşullarda ve yetersiz ücretlerle çalışmakta olduğu bilinmektedir. Gelin, haklarımız ve geleceğimiz için mücadelemizi büyütelim. Mühendis, mimar ve şehir plancılar olarak meslek itibarımızın ayaklar altına alınmasına müsaade etmeyelim.” diyerek devam etti.
“28 Eylül de İktidarın isteği doğrultusunda kurgulanan bu hukuk dışı davanın sonucunda, yalnızca TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı, Hakan Atalay ve Yiğit Ali Ekmekçi serbest bırakıldı ancak diğer arkadaşlarımız en ağır cezalara mahkûm edildi. Gezi direnişi nasıl ülkemizin onurlu bir parçasıysa, Gezi davasında yargılanan arkadaşlarımız da bizim onurlu yüz akımızdır.” diyerek yaşanan hukuksuz sürece dikkat çekti.
Daha sonra “TMMOB’lu kadınların 8 Mart 2023’de kamuoyuna “Hayatlarımızı Rantın, Yağmanın Nesnesine Dönüştüren Bu Karanlık Düzeni Örgütlülüğümüzle Değiştireceğiz” diye seslendiğini, hatırlatarak “insanca, hakça bir toplum yapısının örüleceği kalkınmış, eşitlikçi, özgürlükçü, bağımsız ve demokratik başka bir Türkiye’yi düşlerken öncelikle; yerellerde de kadın temsiliyetinin artmasının gerektiğine inanıyoruz ve artırmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
“Hep bir ağızdan KADINIZ… VARIZ… BURADAYIZ diyoruz.
Buradan Siyasi iktidara ve muhalefete seslenmek istiyoruz;
- 6284 sayılı yasaya ve medeni haklarımıza göz dikenlere,
- Anayasal eşitlik ve laiklik ilkesini yok sayanlara,
- Kadınların ve çocukların nafakasına el uzatanlara,
- Ayrımcılık yapanlara,
- İstismarı affedenlere,
- Kadın cinayetlerini görmezden gelenlere,
- İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olanlara, verilecek tek bir cevabımız var;
Kadınların hakları ve hayatları üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçin; çünkü biz eşitlikten, özgürlükten, yaşam tarzımızdan ve haklarımızı garanti altına alan yasalardan vazgeçmemeye kararlıyız. Eşit, özgür, aydınlık, laik bir cumhuriyeti hep beraber biz kadınlar hayata geçireceğiz.
Biz TMMOB’ lu kadınlar; hiç yorulmadık, vazgeçmedik, boyun eğmedik.” diyerek sözlerini tamamladı.
Açılış konuşmalarının ardından yerel kurultay temasına ilişkin çerçeve sunumunu yapmak üzere Makina Mühendisi Yıldız SINMAZ UZGAN söz aldı.
UZGAN sunumuna;
“Ana akım iktisat anlayışı, erkekleri evin geçimini sağlayan, kadınları ise ikincil kazanan olarak değerlendirmiştir. Bu durum ise kadın istihdamına ilişkin ciddi bir ayrımcılığa neden olmuştur. İktisat alanı, kadınların toplumsal cinsiyet rollerini önemsememiş ve kadınların düşük ücretli işlerde yoğunlaşmalarının kendi seçimleri olduğu yönünde bir düşünce sergilemişlerdir. Oysa bu tamamen fırsat eşitsizliği, ayrımcılık ve ev içi rollerinin kadının yükünü arttırması ile alakalı bir durumdur. Aile içindeki cinsiyete dayalı işbölümünün eşler arasında uyum olarak nitelenmesi konusuna güç eşitsizlikleri ve çıkar çatışmaları açısından bakmak gerekiyor.” diyerek başladı.
“Ülke yönetiminde gücü elinde tutanların ve yasa koyucuların, zorbalık, yoksulluk, toplumsal yoksunluk, baskı ve hoşgörüsüzlüklerin yanı sıra kamu hizmetlerindeki ihmali ortadan kaldırması, özgürlükle kalkınmanın anahtar noktalarıdır. Kalkınma anlayışını özgürlükler ve yapabilirlikler çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Yoksulluk olgusu salt mülk sahibi olamama ya da asgari yaşam edimlerini yerine getirememekten ibaret değildir. Yani gelir durumu her zaman yapabilirliklerin ya da özgürlüklerin ölçütü değildir.”
“Cinsiyete dayalı ayrıma bağlı olarak kadınların hane içindeki ücretlendirilmeyen emek sürecinin ekonomi hesaplarında bir parametre olarak etki etmemesi kapitalist anlayışın bu emek türünü artı değer yaratan bir tür olarak görmemesiyle ilintilidir. Kadınlarla erkekler arasındaki eşitsiz ilişkilere eril tahakküm, eril şiddet ve ataerkil sistem göz önüne alınarak bir değerlendirme getirmek doğru olur ve bu bakış açısı sermaye ile ataerki arasındaki kuvvetli etkileşimi de açığa çıkarır.”
“Sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı, zenginliği ve kaynakları yeniden dağıtan, toplumu oluşturan tüm bireylerin ve gezegenin refahının önceliğini, büyüme ve GSYH’nın önüne koyan, yeni bir ekonomik değerler dizisi önerisini gereksinmektedir.” diyerek sunumunu tamamladı.
Yerel kurultay; konuk konuşmacı Greenwich Üniversitesinden, Ekonomi Profesörü Özlem ONARAN’ın zoom üzerinden İngiltere’den katıldığı 1. Oturum ile başladı.
ONARAN “Mor, Yeşil ve Kırmızı İktisadi Program” başlıklı sunumunda;
- Mor, yeşil ve adil dönüşüm için iktisadi program
- İktisat politikasında ihtiyaca dayalı yeni yaklaşım
- Bakım ekonomisi- toplumsal altyapı
- Yeşil ekonomi
- Diğer altyapılar
- Koordinasyon: maliye, para, sanayi, emek piyasası, sosyal hizmet politikaları
- Uzun vadeli katılımcı demokratik plan: kısa vadede acil müdahale → orta ve uzun vade
- Kamu yatırımlarının lokomotif olması
- Bütün finansman araçlarını seferber etmek
Başlıklarına yer verdi.
Dünyada çok boyutlu ve kesişen krizler yaşandığını ve Türkiye’nin de bunun bir parçası olduğunu söyleyen Onaran, bunları düşündüğünde kötü, korkutucu bir bilim kurgu filmi seyrediyor hissine kapıldığını ancak maalesef bunun bir bilim kurgu filmi olmadığını ve yaşadığımızın bir gerçeklik olduğunu dile getirerek sözlerine başladı.
Türkiye ve diğer toplumların özellikle bakım ihtiyacı üzerinde durduklarını çünkü toplumlarımızın gitgide yaşlanıyor olması nedeniyle bakım ihtiyacının derinleşerek bir krize dönüştüğünü, yaşlı insanların da doğal olarak hem sağlık hem de sosyal bakım hizmeti açısından ihtiyaçlarının çok daha fazla arttığını ifade etti.
“Eğer bunu ciddiye alıp bununla baş edecek iktisat politikalarını toplumsal olarak, politik olarak gerçekleştirmezsek bu bakım ihtiyaçlarını yine kadınların ücretsiz görünmeyen emekleri ile sağlamaya çalışacaklar.” dedi.
Yaşanan diğer krizlerden ve eşitsizliklerden örnekler vererek, şimdi bütün bu kesişen krizler bağlamında hem bakım ekonomisindeki açığı hem ekolojik açıkları hem de eşitsizlikleri aynı anda çözmek zorunda olduğumuzu, ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi ya da rekabet olmadığını, bu ihtiyaçların hepsinin acil, hepsinin aynı anlamda öncelikli olduğunu, bu eşitsizliklerin hepsine müdahale etmek için para olduğunu, kamu sektörünün, hükümetin bunun lokomotifi olmak zorunda olduğunu eğer olmazsa, bunlar piyasaya bırakılırsa çözümlerin çok yetersiz, çok geç olacağını ve belki birinin ihmal edileceğini bir diğeri ile ilgili yarım yamalak çözümler getirileceğini söyleyerek, “aslında insanlık olarak geri dönüşümsüz derinleşen bir krize yaklaşıyor olacağız” dedi.
Onaran, adına mor, yeşil, adil dönüşüm için bir iktisat programı dediği programın temelinde kamunun iktisat politikası müdahalelerinin yattığını ve İktisat politikası yaparken ihtiyaca dayalı yeni bir yaklaşım ihtiyacımız olduğunu, feminist iktisatçıların “Toplumsal Altyapı” dediği bakım ekonomisine yatırımlar yapılması gerektiğini ifade ederek,
Neden Bakım Ekonomisi=Toplumsal Altyapı ve neden buna yatırım yapmalıyız?
Sorularını sordu ve yanıt verdi.
Çünkü:
- toplumsal altyapı harcamaları gelecekte artan üretkenlik ve refah açısından bir net getiri yaratıyor,
- bu harcamalardan sadece bireysel kullanıcılar değil, aynı zamanda tüm toplum yararlanıyor. örn. özel şirketler için uzun vadeli verimlilik artışı sağlıyor, çünkü bu hizmetler insanların sağlık koşullarını, becerilerini ve yaratıcı kapasitesini geliştiriyor.
- Yaşlı insanlar için bakım harcamaları da yatırım olarak görülmeli; zira dar bir ekonomik getiri mantığının ötesine geçersek, sosyal bakım hem gençlerin hem de yaşlıların haysiyetle yaşayabileceği dayanışmacı bir toplumun temelini oluşturuyor.
- gelişmiş bir sosyal güvenlik sistemi, insanların geleceklerine dair endişe duymadan daha yaratıcı ve üretken olmalarına da yardım eder.
- toplumsal altyapıdaki gelişme, kadınların ücretsiz ev içi bakım yükünü azaltarak kadınlara eşit koşullarda ücretli çalışma şansı verdiği oranda, ekonominin verimliliğini de arttırır.
dedi.
Toplumsal altyapı hem ‘mor’ hem de ‘yeşil’ yatırım
- Yeşil kalkınma politikaları ile toplumsal cinsiyet eşitliği arasında da önemli bir ittifak var.
- Toplumsal altyapı hizmetlerinin karbon emisyon çıktısı çok daha düşük.
- Bu hizmetler çok emek yoğun
- Bu alandaki kamu yatırımları daha düşük bir iktisadi büyüme oranı ile daha fazla sayıda istihdam yaratır.
- Karbon emisyonlarını düşürme hedefi ile daha tutarlı bir hedef.
- Fosile dayalı sektörlerde kapanan işlerin yerine yeni iş yaratma imkânı
- Varolan cinsiyetçi iş bölümünü aşmak için eğitim, ücret ve istihdam politikaları
Tespitlerini paylaşan Onaran sunumunu; “Adil ve sürdürülebilir kalkınma, hem yeşil fiziksel hem de mor toplumsal altyapı alanında kamu yatırımlarını, adil ücret ve çalışma koşullarını, çalışma süresinde kısalmayı ve cinsiyetçi ücret, istihdam ve bakım emeği farklarının ortadan kaldırılmasını gerektiriyor.” diyerek tamamladı.
İlk oturumun ardından Elektronik ve Haberleşme Mühendisi Neslihan ATAŞ’ın fuaye alanındaki “Kelebek Etkisi” başlıklı fotoğraf sergisinin açılışı katılımcılar ile birlikte yapıldı.
Kurultay programı; Yeryüzü masalcısı Asuman MEMEN’in, Sevgi CANDAN’ın müziği eşliğinde anlattığı “Fok Derisi, Ruh Derisi “müzikli masal dinletisi ile devam etti.
Müzikli masal dinletisinin ardından TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu üyesi Makina Mühendisi Ferda YAMANLAR, “TMMOB’ta Kadın Örgütlülüğü ve İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu Yapılanması “başlıklı sunumunu yaptı.
Sunumuna;
TMMOB yapısına ve işleyişe dair kısa bir özet yaparak başlayan Yamanlar, yaklaşmakta olan şube, oda ve birlik genel kurul süreçlerine, üyelerin bu süreçteki görev ve sorumluluklarına, delegelik sistemine dikkat çekti.
TMMOB’un temel ilkeleri ve çalışma anlayışıyla örtüşen TMMOB MMŞP Kadın (mühendis, mimar, şehir plancı) örgütlenmesinin kısa tarihsel sürecini aktardı. Daha sonra 2008 yılından bu yana aralıksız olarak çalışmalarına devam eden İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu’nun örgütlenme modelini ve işleyişini anlatırken grubun bir başkanı olmadığına bütün kararların ortak bir anlayışla alındığına vurgu yaptı. Kadın örgütlenmesinin kazanımlarının yanında birlik içindeki tüm oluşumlarda TCE (toplumsal cinsiyet eşitliği) kavramının henüz istenilen ölçüde içselleştirilemediğini ancak bunun uzun soluklu bir süreç olduğunu ve kadınların kararlılıkla çalışmalarına devam edeceklerini söyleyerek konuşmasını tamamladı.
İkinci oturumda konuk konuşmacı Ekonomist Dr. Derya ALTUN “Sürdürülebilir Kalkınma Bağlamında Eşitlikçi Kent Bütçeleri” başlığı altındaki sunumunu yaptı.
ALTUN sunumunda;
Birinci ve İkinci Dalga Feminizm’den sonra Üçüncü Dalga Feminizm ile ikili cinsiyet rejiminden çıkış ve queer kavramının ortaya atılması, 70’li yıllardaki ekonomik krizin özellikle kadın istihdamında yol açtığı olumsuzluklar, 80’lerdeki neoliberal politikalar etkisindeki ekonominin ayrımcılığı derinleştirmesi ve örgütlü mücadeleyi sekteye uğratmasını konu alan kısa tarihsel bir özetle başladı.
ALTUN, “Bu süreçte feminist kadın iktisatçılar, iktisat ve kalkınma ilişkisinin bu bakış açısıyla irdelenmesi gerektiğini düşünerek benim de üyesi olduğum Uluslararası Feminist İktisatçılar Derneğini kurdu ve yazın alanında çok güçlü üretimler yaptılar. 2000’lerde kalkınmanın merkezine insanın alınması, devlet mekanizmasının tekrar devreye girerek, sosyal ve ekonomik politikaları yönlendirmeye başlamasıyla ekonomik göstergelerin yanı sıra insanı içeren göstergeler ortaya çıktı. Bu da sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amacıyla cinsiyet bazlı indekslerin kullanılmaya başlamasına yol açtı.” dedi.
“2022 Küresel Cinsiyet Açığı indeksine göre Türkiye 0,63 puanla 124. sırada yer alıyor ancak AB’nde de ülkelerin puanlarının daha iyi olmasına rağmen tam anlamıyla toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak için 60 yıla ihtiyaç olduğu düşünüldüğünde biz ne yapmalıyız?” sorusuna yanıt içeren tespitlerle konuşmasına devam etti.
“TCAA (Toplumsal Cinsiyetin Ana Akımlaştırılması), politik, ekonomik ve sosyal alanların hepsinde, politika ve programların tasarımı, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi aşamalarının her birine kadınların da öncelik ve tercihlerinin bütünleyici bir bakışla dahil edilmesini ifade eder. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, toplumsal cinsiyeti ana akımlaştırmanın en güçlü aracıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bütçeleme stratejik planın tasarlanmasından, bütçenin kullanılması ve gerçekleşen bütçenin değerlendirilmesine kadar her aşamada kullanılmalı. Böylece hem hükümet uygulamaları anlamında ihtiyaç sahibine ulaşılarak yoksulluğu azaltma, şeffaflık, ulusal- uluslararası göstergelerin iyileştirilmesi hem de kadınların savunuculuk, izleme ve ayrımcılığa karşı örgütlenmesinde olumlu sonuçlar alınır.”
“Kent bazında klasik belediyecilikteki yurttaş tanımının “15-64 yaş arası, sağlıklı, çoğunluk nüfus etiketlerini taşıyan erkekler” olduğu ön kabulünden vazgeçilerek cinsiyet körü stratejik planların toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla hazırlanması, uygulanması için de;
- Karar mekanizmalarında sayıca ve güç bakımından eşit şekilde kadınların yer alması
- Kadın örgütlerinin kentsel politikaları izleyip raporlaması ve savunuculuk faaliyetlerinin sürekliliğinin sağlanması,
- Belediye bütçeleri, yıllık faaliyet planları ve performans değerlendirmelerinin TC’e duyarlı bir bakış açısıyla yapılması,
- Belediye çalışanlarının zorunlu TCE eğitimlerini bu konuda tecrübeli, kadın çalışması yapan STK’lardan almalarının sağlanması
- Kadın çalışmaları müdürlüklerinin kurulması
- TCE komisyonlarının belediye meclis ihtisas komisyonları içinde yer alması
- Cinsiyet temelli verilerin sağlıklı bir şekilde toplanması
- TCE’ni temel alan bir yerel yönetim politikası ile verimliliğin arttırılması
Konularında çalışmalar yapılması gerekir.” diyerek konuşmasını tamamladı
Yerel kurultay katılımcıların söz aldığı serbest kürsü ile tamamlandı.
TMMOB 8.KADIN KURULTAYI
İZMİR YEREL KURULTAYI
TMMOB İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU KADIN ÇALIŞMA GRUBU
…………………………………………………………………………………………………………………………………………….
TMMOB 8. KADIN KURULTAYI İZMİR YEREL KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ
“Feminist Politik İktisatta Kadın
Güçlü Kadın Güçlü Ekonomi”
08 Ekim 2023– Tepekule Kongre ve Sergi Merkez
2-3 Aralık 2023 tarihlerinde yapılacak olan TMMOB 8. Kadın Kurultayı’na hazırlık amacıyla 8 Ekim 2023 Pazar günü Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde “Güçlü Kadın Güçlü Ekonomi” teması ile “Feminist Politik İktisatta Kadın” başlıklı İzmir Yerel Kadın Kurultayı’nı gerçekleştirdik.
Kurultay; “Mor, Yeşil ve Kırmızı İktisadi Program” başlığında konuk konuşmacı Prof. Özlem ONARAN, “Sürdürülebilir Kalkınma Bağlamında Eşitlikçi Kent Bütçeleri” başlığında konuk konuşmacı Dr. Derya ALTUN ve TMMOB’a bağlı odaların İzmir şubelerinden 60 mühendis, mimar, şehir plancısı kadın üyenin katılımı ile gerçekleşti.
Bu yerel kurultayımızda ana akım iktisadın, kadınların görünmeyen bakım emeğini, haklarını, gerek çalışma alanında gerekse sosyal alanlardaki eşitlik talep ve mücadelelerini, çalışan kadınların, kariyer süreçlerinde karşılaştığı ayrımcılık ve adaletsizliği, ev içinde cinsiyet rolünün olağanlaştırdığı emek yükünün ağırlığı ile mücadelelerini, bu durumun mesleki çalışmalarımız ve oda çalışmalarımıza yansımalarını, kadınların kamusal alandaki üretimden uzak düşmesi ve ekonomik bağımsızlığının olmaması nedeniyle erkeğe bağımlı kılınması, kaynaklara erişememesi, kadınların özgürleşmesinin önündeki engeller, ücretli işe yetersiz katılımları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ülke büyüme olgusu arasındaki bağ, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe ve bütçeleme (TCDB), toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine yönelik feminist iktisadı konuştuk.
Ülke kalkınması, toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda dönüşüm ve gelişimlerinin inşa edilmesini ifade eder. Ancak kalkınma politikalarının toplumu oluşturan bireyler arasında cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, din ve yaş ayrımcılığı yapmadan, var olan tüm sosyal ve kültürel eşitsizliklerin giderilmesini temel alarak katılımcı ve sürdürülebilir kalkınma unsurlarını içerecek biçimde kurgulanması gereklidir. İktisat alanında yapılan birçok feminist araştırma ve çalışma, kalkınma politikalarının kadın ve erkek üzerinde değişik etkiler bıraktığını ve farklı cinsiyetlerin toplumdaki konumlanma biçimini belirlediğini göstermiştir. Ana akım iktisadın toplumsal cinsiyet olgusunu göz ardı edici, eril bir temel üzerine inşa edilmiş olması, kadınların özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomiden dışlanması sonucunu beraberinde getirmiştir.
Ekonomik kriz ortamlarından en olumsuz şekilde etkilenen kesimin kadınlar olmasının en temel nedeni; ana akım iktisadın erkekleri evin geçimini sağlayan, kadınları ise ikincil kazanan olarak değerlendirmesi anlayışıdır. Bu durum kadınların eşit bir şekilde istihdam alanında yer alması konusunda ciddi bir ayrımcılığa uğramasına neden olmuştur. İktisat alanının toplumsal cinsiyet rollerini göz ardı etmesi, mesleklerin cinsiyetlere özgülenmesi, kadınların düşük ücretli işlerde yoğunlaşmalarının kendi seçimleri olduğu yönünde bir ön yargı sergilenmesi, kadınlarda cinsiyete dayalı ayrımcılık temelli yoksunluğu beraberinde getirmiştir. Toplumsal cinsiyet rollerinin sosyal inşa olduğu göz önüne, alınırsa aile içindeki cinsiyete dayalı işbölümünün aslında doğal gözükmemesi gerektiği ve eşler arasında uyum olarak nitelenen işbölümünün toplumsal kalıp yargıların etkisi ile fırsat ve güç eşitsizlikleri sonucu oluştuğu anlaşılır.
Toplumsal kalkınmanın temel noktası, toplumu oluşturan bireylere yüksek yaşam standardı sağlayarak yararlandıkları özgürlükleri geliştirmesi, bireysel yaşamları, refah ve engelsiz hale getirmesi ve hatta bireysel iradelerin kullanılarak içinde yaşanılan dünya ile etkileşmesini sağlayacak olmasıdır. Bu temelden bakılınca, insanların refaha erişme seçeneklerine ket vuran, fırsat eşitsizliğine neden olan, yaşam alanlarını kısıtlayan “temel özgürlük yoksunlukları”’nı ortadan kaldırmak, kalkınmanın temel ögesidir. Kalkınma, salt ülkelerin ekonomik anlamda büyümesi ve toplumu oluşturan bireylerin gelir artışları ile ölçülemeyecek kadar farklı boyutları içinde barındırır. İnsani ve toplumsal yönleriyle değerlendirilmesi ve yapabilirlikler üzerinden yaşam kalitesinin ölçümlenmesi zaruridir.
Kalkınmanın gayri safi milli hasıla değerine başvurularak ölçülmesi, toplumsal eşitsizliklerin göz ardı edildiği anlamına gelir. Ülkelerin ekonomi politikaları belirlenirken eşitlik, insan onuruna saygı, farklılıkları gözetmek, adalet gibi insani erdemlerin göz önünde tutulması ve insanların yaşam kalitesinin iyileşmesine etki yapacak yasa ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesi öncelikli görülmelidir. Sağlık, eğitim, siyasi katılım, öğrenme, konuşma, istihdam edilme ve eşit ücret alma, ırk, din ve cinsiyet ayrımcılığına karşı durma, politik kararlara katılma, saldırıya karşı bedenini savunma, evlilik içi rızasız cinsel ilişkiyi reddetme, cinsel tacize karşı durma gibi özgürlükler merkezi önemdedir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kalkınmanın temel şartları arasında ilk sıralarda yer alan yoksulluğun ve açlığın giderilmesi, sağlıklı bireyler yetiştirilmesi ve nitelikli eğitim şartlarının hemen ardından gelmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ülke büyüme olgusu arasındaki olumsuz ilişkinin iktisadi gerekçesi basitçe şöyle ifade edilebilir; eşitsizlik kadınların hem çalışan hem girişimci olarak ekonomik hayata katılımını ve niteliksel anlamda katılma biçimini olumsuz etkilemektedir. Bu durum ülkelerin tüm beşeri kaynaklarını etkin kullanmamaları ve dolayısıyla potansiyelinin çok daha altında bir kalkınmaya razı olmaları anlamına gelir. Erkeğin üretiminin ücretlendirilmesi kamusal alandaki yerini sağlamlaştırırken, kadının ev içerisinde yeniden üretime yönelik harcadığı bakım emeğinin(yemek yapmak, çocuk bakmak, temizlik, yaşlı bakımı vb.) ücretsiz ve cinsiyet rolü gereği harcadığı emek olması kadınların özel alana kapatılmasına neden olmuştur. Bu durumun, deprem, pandemi vb. olağandışı koşullarda kadınların aleyhine daha da vahim bir hal aldığı bilinmektedir.
Zaman kullanımı anketlerine göre dünyadaki toplam çalışma saatlerinin yarısına yakını, %41’i ücretsiz çalışma saatleridir. Yani bakım ekonomisi dünyadaki toplam emeğin önemli bir kısmını içermektedir. Ücretli çalışma saatlerinin takriben üçte ikisi yani yüzde 64’ü erkeklere, ücretsiz çalışma saatlerinin ise takriben dörtte üçü yani yüzde 76’sı kadınlara aittir. Toplam, (ücretli + ücretsiz) çalışma saatlerinin yarısından fazlası %52’si kadınlara aittir. Yani toplamda kadınlar en az erkekler kadar hatta biraz daha fazla çalışmalarına rağmen bu çalışmanın çoğunluğu ücretsiz bakım emeğinden oluştuğu için gelir, mülkiyet ve servet birikimi açısından erkeklerin gerisinde kalmaktadırlar (UNDP, 2015).
Kadınların, kamusal alandaki üretimden uzak kalması ve ekonomik bağımsızlığının olmaması nedeniyle erkeğe bağımlı kılınması, kaynaklara erişemez konumunu artırır. Ancak kadınların özgürleşmesinin sadece ücretli işe katılım ile sağlanması olası değildir. Anahtar mesele hangi eğitim seviyesinde olursa olsun kadının ev işlerinden de özgürleşebilmesidir. Ücretli iş gücüne katılım sağlamış tüm kadınların ev içindeki sorumluluğunun devam etmesi iş yükünün katlanmasını getirmiştir. Çocuk ve yaşlı bakımı gibi kadının işgücüne katılımını engelleyen ya da iş yükünü arttıran olguların göz önüne alınması ve yapılacak yatırımların salt fiziki alanlara değil (yol, köprü, bina yapımı vb.) toplumsal alt yapıya (kreş ve bakım merkezlerinde çalışacak insan gücüne yatırım) yönelik olması sosyal ve ekonomik refahı arttıracaktır. Özellikle bu harcamaların cari harcama değil yatırım harcaması kategorisine alınması ise uzun vadede ülke kalkınması açısından kapsayıcı bir sonuç verecektir.
Ev içi bakım ekonomisinin ücretsiz kadın emeğine dayalı işleyişi, istihdam ve iş gücüne katılımda cinsiyet uçurumu, ücret uçurumu, işyerinde kıdemde cinsiyet uçurumu, mesleki ve sektörel ayrımcılık, işyerinde yatay ve dikey ayrıştırma, siyasi katılım uçurumu gibi pek çok eşitsizliği de sistematik olarak doğurmanın yanında başka birçok ekonomik ve sosyal etkiyi de beraberinde getirmektedir. Hane yapısı tek erkek çalışanlı, tam zamanlı ev kadını ağırlıklı olarak şekillenir, bu da hanelerin ekonomik şartlar karşısındaki kırılganlığını artırarak yoksulluğun derinleşmesine neden olur. İşgücüne katılım ve emek verimliliğinin azalması, kadınların ekonomik anlamda gücünü ve sesini zayıflatır. Bu durum ülke büyümesindeki ivmenin ciddi şekilde düşmesinin de nedenlerinden birisidir. Ekonomik gücü olmayan kadın siyaset alanında da kendini yeter derecede ifade ve temsil edememektedir. Kadınların, kadınlar tarafından siyasi alanlarda temsil edilebilmesi kapsayıcılık anlayışını getirmesinin yanında, kadın yoksulluğunun gerçek derinliğinin anlaşılmasına ve getirilecek çözümlerin kadınların bizzat katılımı ile daha gerçekçi olabilmesine katkı sunar.
Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe ve Bütçeleme (TCDB), toplumsal cinsiyet ve makro iktisat alanında oldukça önemli bir alt alandır ve iktisadi dengesizliklerin giderilmesinde ülkelere reçete olarak sıkça sunulan kemer sıkma politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliğini örseleyen etkileri olduğunun ortaya çıkarılmasını sağlamıştır. TCDB, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların güçlendirilmesine yönelik politikaların, politika belirleme faaliyetinin özünü oluşturan bütçeleme ve planlama alanlarının merkezine taşınmasını amaçlayan bir stratejidir. Hükümetlerin en temel politika aracı devlet bütçesidir ve ortaya konan politikaların başarılı şekilde uygulanabilmesi, hangi hedefler için ne kadar bütçe ayrıldığıyla ilintilidir. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğinin tesis edilebilmesi için toplumsal cinsiyet politikalarının, bütçelerden ve bütçeleme süreçlerinden yararlanabilmesi çok önemlidir. Bu yaklaşımın temel hedefi toplumsal cinsiyet boyutunun bütçe politikalarına dahil edilmesiyle kadınlar ve kız çocuklarının gereksinim ve haklarının eşitlikçi politikalar ve yatırımlarla yerine getirilmesidir.
Feminist İktisat anlayışını diğer iktisadi düşünce anlayışlarından ayıran en önemli özellik, “ev içi emek” “ücretsiz emek” ve “yeniden üretim” olgularına vurgusudur. Bu olguların piyasa ekonomisi için üretim ve ücretli çalışmaya odaklı ana akım iktisattan büyük ölçüde dışlanmış olması, feminist iktisatçıların ana akım iktisada derin eleştiriler ve bu eleştirilere yönelik çözüm önerileri getirmesine neden olmuştur. Kadınların karşılaştığı eşitsizliklerin giderilip yoksulluk tehdidinin ortadan kaldırması için sosyal ve kültürel olarak çok yönlü bir bakış açısının ve yeni paradigma anlayışına yer veren bir iktisadi politikanın geliştirilmesi zorunludur. Kadınların ekonomiye aktif ve eşit şekilde katılımı toplumun tüm katmanlarına kelebek etkisi yaparak, sürdürülebilir bir kalkınmanın yolunu açacaktır. Eğitim, mesleki beceriler, teknoloji içinde yer alabilme, fırsat eşitliği, bireylerin ihtiyacı olan her türlü kaynağa eşit şekilde ulaşabilmesi, kadınların ekonomik ve sosyal olarak özgürleşmelerinin ön koşullarıdır. Politika üreticileri kadınların ekonomik kalkınmaya potansiyel katkılarının en üst seviyeye çıkarılmasını sağlayıcı girişimlere öncelik vermeli ve kadınların enerji ve yeteneklerinin açığa çıkarılıp desteklenmesi girişimlerinde bulunmalıdır.
Toplumsal yaşamın üretimi ve sürdürülebilirliği için hayati önem taşıyan mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı meslek disiplinlerini bünyesinde barındıran TMMOB’un üyelerinin beşte birini oluşturan kadınlar olarak gücümüze inanıyoruz. Mücadele gücümüz, 2015 yılında yapılan 4. Kadın Kurultayı kararı olan, TMMOB içinde “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme” anlayışının geliştirilmesi ile artacaktır. Birliğimizin faaliyet ve projeleri planlanırken, dönem bütçe öngörülerine, kadın üyelerin örgütlenme çalışmalarına yönelik yeterli bütçenin eklenmesi zaruridir. Yaşamın her alanında olduğu gibi iktisat alanında da etkin olmak, ülke ekonomisine dair söz söylemek, mücadelemizi büyüterek dayanışmak ve TMMOB içindeki örgütlülüğümüzü güçlendirmek kararıyla “Güçlü Kadın Güçlü Ekonomi” diyoruz.
TMMOB
İzmir İl Koordinasyon Kurulu
Kadın Çalışma Grubu